1. Bölüm.
Hayata gözlerimi açtığımdan itibaren, bu hayatın bana getireceklerini biliyordum. Sorumluluklarımı ve özgürlüklerimin bilincindeydim.
Doğduğum hastahaneden çıktığımızda, konuşmayı öğrendikten sonra anne diyeceğim kadının kucağındaydım. Beni gören herkes, suratıma hayran kalıyordu ama bu beni hiç bir zaman şımarıklılığa sürüklememişti. Sadece derdimi anlatmak için ağlıyordum. Her neyse, işte o gün, annem yavaş adımlarla ilerliyorken, cırtlak yeşil bir arabanın önünde durmuştu. Bu iğrenç arabanın içine bindiğimizde, arabayı süren mavi gözlü, sarışın adamın suratı asıktı. Kafamı kaldırdığımda, annemin de öyle... Sonra düşündüm de doğduğum yer bir hastahane değil, bir evdi. Beni bulunduğum yerden alan kimse yoktu. Aniden olmuştum, iğrenç bir olay sırasında hemde. Sonra güzel suratımı, annemi incelemek için tekrar kaldırdım. Annemin suratında bir ton makyaj vardı. Kırmızı ruju silinmiş olmasına rağmen dudakları kırmızılığını kaybetmemişti. Annemin yeşil gözleri ve muntazam bir burnu vardı. Bir de sarı saçları... Annem çok güzel bir kadındı. Annemin suratını inceledikten sonra gülümsedim. Ben gülümseyince annem bana baktı ve yüzünde hiç bir ifade olmadan konuşmaya başladı. Benimle konuşmadığını biliyordum, öndeki mavi gözlü adam ile konuşuyordu. " Gülümsüyor. " demişti. Sesi ince ve berraktı. Ama yüzünde bir ifade olmaması beni şaşırtmıştı. Benim gülümsememin onu mutlu etmesi gerekmiyor muydu? Olanlara istemsiz olarak surat asmaya başlamıştım.
Annem bu sırada beni tutamıyordu, kafam aşağı doğru sarkıyordu resmen. Bu davranışından ilk çocuk olduğumu anlayabiliyordum. Bu iyi bir şeydi. Yeşil arabadaki kötü yolculuğumuz, ahşap bir evin önünde sona erdi. Mavi gözlü adam şöfor koltuğundan kalkıp, anneme ve bana kapıyı açtı. Daha doğrusu, beni kucağında tutan anneme.
Anneme karşı nazik değildi, ona kötü davranıyor diyebilirdim. Sanki ben istenmeyen bir çocuktum... Öyle miydim yoksa? Beni bir camii'nin avlusuna bırakıp kaçacaklar mıydı?
Sorularıma bir kaç dakika sonra cevap buldum. Ahşap evin içine girdiğimizde, ev kırmızı mobilyalarla döşenmişti. Güzel bir evdi, ve rahata benziyordu. Annem , beni fırlatırcasına beyaz koltuğun üzerine koydu. Ağlamadım. Onlara daha fazla yük olmak istemiyordum. Bu sırada 1. sorumun cevabını bulmuştum. Evet, istenmeyen bir çocuktum. Güzel annem ile o adamın konuşmaları yankılanıyordu şimdi bu küçük, ahşap evde.
" Sana onu doğurmamanı söylemiştim. Kendin istedin. Çocuğun babası kim bilir kim! Her gece yattığın adamların isimlerini bir kağıda yazıyorsan, seç en insaflısını baba olarak. Ben sana karışmıyorum. Bu çocuğa bakmana da yardım etmeyeceğim. Kazandığın parayla bunu yetiştirirsin artık. BU oğlan büyüdüğünde, annesinin ne mal olduğunu anladığında ne olacak çok merak ediyorum doğrusu! "
Adam kıs kıs gülüyordu. Ve ben annemin ne olduğunu anlamıştım. Babamın kim olduğu belli değildi. Ki umrumda da değildi. Annem de umrumda değildi daha ilk doğduğum bu günlerde bile. Çünkü onlar beni istemiyorlardı. öyleyse, ben de bu anneyi ve bu hayatı istemiyordum. Büyüyünce gidecektim bu evden. Ya da onlar atarlardı beni. Bilmiyordum. Annem güzel sesiyle konuşmaya başladı. Yine suratında hiç bir ifade yoktu. Onu anlamak çok güçtü. Sesi sakin ve kararlıydı.
" Bu çocuğu doğurmamalıydım biliyorum. Ama yapacak bir şey yok. Olan oldu." dedi. Annem sinsice gözlerini kısmıştı, ondan korkmuştum. Bir an beni öldüreceğini falan sandım, ama hiç bir anne bunu yapamazdı. Bu benim annem olsa bile.
Kıstığı gözlerini normal hale getirdi. Bunu neden yaptığını bilmiyordum, onu anlamak gerçekten güçtü.
Bu böyle devam etti. Her gece evimize başka başka adamlar gelirdi, annem beni saklardı. Ben de onu ele vermezdim, ağlamazdım. Annem beni hiç sevmedi.
Bir kaç ay sonra hayatımı değiştirecek bir şey oldu. Annem'in yine beni sakladığı bir gece, gözlerim bulanıklaştı. Sonra bir şeyler görmeye başladım. Gördüğüm annemdi ve kandı. Oluk oluk kan görüyordum, ama bu kanın annemden mi yoksa başka bir yerden mi geliyordu bilmiyordum. Ama kan ve annem vardı. Annem baygın şekilde tüm kusursuzluğuyla yerde yatıyordu. Yer ise bir kan denizi olmuştu sanki. Sonra bulunduğum yere geldim. Önce korkmuştum, ama sonra ne olduğunu anlamıştım. Benim bir özelliğim olmalıydı. Şimdi daha da çok korkuyordum aslında. Acaba anneme bir şey mi olacaktı?
Haftalar sonra bunun cevabını aldım. Ben yine o malum yerde saklanırken ve annem yiine başka bir adamda yatak odasındayken, çığlıklar duydum. Yürüyebiliyordum ama üst kattaki odaya çıkmam imkansızdı. O acı dolu çığlıklardan sonra, yukarıdaki adam aşağı hızla inip evden dışarı çıktı. Sonra korkunç bir gürültü duydum. Annem merdivenlerden aşağı yuvarlandı. Görüntü tam da gördüğüm gibiydi. Annem kusursuz bedeniyle yerde yatıyor, boğazından akan kanlar yerleri göle çeviriyordu. Kan ayaklarıma kadar ulaştığında artık ağlamaya başlamıştım. Annem yoktu, peki ben ne yapacaktım? Daha bir yaşımdaydım. Bana bakacak kimse yok diye biiliyordum. Ama öyle olmadığını öğrendim.
Eve gelen polisler ve ambulans, annemi götürdü. Daha sonra, siyah saçlı, güzel suratlı bir polis birilerini aradı. Anneannem yaşıyordu, ama kızını reddetmişti çoktan. Sanırım yaptığı iş yüzündendi. Beni de sevmeyeceğindeen emindim, sonuçta babası olmayan bir... Çocuktum. Düşündüğüm gibi olmuştu. Anneannem beni hiç sevmemiş, ama öyle böyle beni büyütmüştü. Görüşlerim kesilmişti sanıyordum artık ki 17 yaşıma geldiğimde gelen görüş tekrardan beni dehşete düşürmüştü. Bu sefer anneannemi görmüştüm. Ölüyordu, bir trafik kazasında. Yine haftalar sonra görüşüm gerçekleşmişti. Dehşete düşmüştüm gerçekten. Anneannemin beni sevmemesine rağmen, ben ona çok bağlanmıştım. Öldüğünde günlerce ağlamıştım. Görüşlerimden nefret ediyordum.
...