|
|
| Claire'ın Odası | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Claire Trisha Bullock Seherbaz
Mesaj Sayısı : 288 Lakap : ' qia ' Kayıt tarihi : 28/08/09
Rp Puanı Rp Puanı: (100/100)
| Konu: Claire'ın Odası C.tesi Eyl. 05, 2009 6:16 am | |
| ............ | |
| | | Claire Trisha Bullock Seherbaz
Mesaj Sayısı : 288 Lakap : ' qia ' Kayıt tarihi : 28/08/09
Rp Puanı Rp Puanı: (100/100)
| Konu: Geri: Claire'ın Odası C.tesi Eyl. 05, 2009 6:18 am | |
| | |
| | | Claire Trisha Bullock Seherbaz
Mesaj Sayısı : 288 Lakap : ' qia ' Kayıt tarihi : 28/08/09
Rp Puanı Rp Puanı: (100/100)
| Konu: Geri: Claire'ın Odası C.tesi Eyl. 05, 2009 9:47 am | |
| Kişiler: Claire Trisha Bullock, Allen Jacques Harth
Zaman: Gece yarısı...
Kurgu: Trevi Meydanı'nda birden bire beliren Allen'ı hiçbir şey olmadığına inandırmaya çalışan genç cadının tüm geceyi ört bas etme çabası... | |
| | | Claire Trisha Bullock Seherbaz
Mesaj Sayısı : 288 Lakap : ' qia ' Kayıt tarihi : 28/08/09
Rp Puanı Rp Puanı: (100/100)
| Konu: Geri: Claire'ın Odası C.tesi Eyl. 05, 2009 10:49 am | |
| “ Bu akşam ayakların yerden kesilecek. Ve bu sefer o kadar kolay kurtulmana izin vermeyeceğim. Oyunun bitmesine daha çok var. “ Genç cadının yüzü asılmış ve Allen bunu fark edip zevk aldığını belli etmekten hiç çekinmemişti. Claire’ın belini kavradığı gibi cisimlenmişlerdi. Birkaç saniye sonra Türkiye’deki malikanenin girişinde belirmişlerdi. Genç cadı ustaca gizlediği hayal kırıklığını yutmaya çalışıp kolundan kavradığı adamı odasına doğru sürükledi. Genç adamın söylediği masala inanmadığını biliyordu. Hızlıca düşünüp bir yol bulmalıydı genç cadı. Her şeyden çok sevdiği abisinin güvenini kaybetmeyi göze alamazdı. Madem istediği oyundu, ah evet; Claire ona istediğini verecekti. Ale’in sarmaladığı kalbini görmezden gelmeye çalışıp yüzüne tatlı bir tebessüm yapıştırdı. Odaya yaklaştıklarında arkasından yürüyen adamın ellerini yakalayıp, kendi vücudunda sabitledi. Bedenini geriletip Allen’ın vücuduna yapıştırdı. Başını genç adamın göğsüne yaslayarak karanlık koridorun sonuna yaklaştı. Şaşırmıştı genç adam ama bunun oyun olduğunu düşünüp temkinli davranıyordu. Elbette her şey sadece oyundu. Ama bu kez eğlenmek için değil, aklından çıkmayan Ale’i ve deli gibi sevdiği abisi Went’in güvenini kaybetmemek içindi. Odaya girdiklerinde Allen’ın asını ahizeyi doğrultmuştu. Claire yaklaşıp gülümseyerek genç adamın elinden asayı aldı. Yatağının kenarındaki mumlara doğrulttu ve duyulur duyulmaz bir sesle fısıldadığında loş ışığın rahatlatıcı büyüsü tüm odayı etkisi altına almıştı. Genç cadı hiç konuşmadan usulca yatağa doğru sürükledi genç adamı. Yüzünde Allen’ın alışık olmadığı bir pırıltı vardı ve şaşkınlığı gözle görülebiliyordu artık. Claire hiç sataşmamıştı ve sanki o anın tadını çıkarır gibi Allen’in gözlerinin içine sevgiyle bakıyordu. Aslında hayalinde Ale’di yanında olan ama o kadar gerçekçiydi ki genç cadının hareketleri, Allen’ın anlamasına imkan yoktu. Yatağa uzanan adamın yanına sokuldu yavaşça. Başını Allen’ın göğsüne dayayıp fısıldadı huzurlu bir ses tonuyla. “ İlk defa böyle çok özledim seni… “ Usulca kavradı genç adamın vücudunu narin elleriyle. Dudaklarını genç adamın ellerinde gezdirdi. Masum bir öpücük kondurdu. “ Daha önce fark etmemiştim senin his… “ Cümlesini tamamlamamıştı genç cadı. Bir süre duraksadıktan sonra konuşmaya devam etti. “ Eğer fark etseydim… “ Çatlayan sesi fısıltıya dönüşüp kaybomuştu. Kendini oyuna iyice kaptıran Claire gözlerini kapatmıştı. Sanki gerçekten mutluydu şimdi. Gerçeği gizlemek için sıkıca tutundu yalanına. Çünkü biliyordu; Allen’ı inandırmak için önce kendisi inanmalıydı… | |
| | | Allen Jacques Harth Kurtadam
Mesaj Sayısı : 154 Kayıt tarihi : 31/08/09
Rp Puanı Rp Puanı: (87/100)
| Konu: Geri: Claire'ın Odası C.tesi Eyl. 05, 2009 12:02 pm | |
| Hayret... İlk defa Claire'i bu kadar sevimsiz bulmuştu kaçamaklarından birinde. Herşey o kadar zoraki, o kadar yapmacıktı ki, Claire'in oyun oynadığını iki yaşındaki bir çocuk bile anlardı. Bütün o yılışık hareketlerini, sırf Allen onun kokusunu alarak iyice baştan çıksın diye vücudunu kendi bedenine yaklaştırmasını, dişlerini sıkarak ve bir süreliğine nefesini tutarak sinesine çekti. Bu kızın saçma sapan oyunlarına bir daha kanmayacaktı. Bunu yaparsa içindeki bir şeyleri kaybedeceğini biliyordu. Claire'in siyah ve kırmızıyla döşenmiş, geniş ve konforlu odasına geldiklerinde, elindeki asayı yönlendirerek mumları yakmasını yüzünde hiçbir ifade olmadan izledi. Claire ona gülümsediğinde bile geri gülümseyecek isteği yoktu. Onun oyunlarından çok sıkılmıştı ve bu gece bu küçük salak kıza iyi bir ders vermek istiyordu, o nasıl Allen'a zarar veriyorsa, Allen da onun canını yakacaktı. Yüzüne biraz şaşırmış bir ifade oturtmaya çalıştı; oyunu genç cadının kurallarına göre oynuyordu. Hissizce yatağa uzanıp kollarını başının arkasında kavuşturdu ve kız yanına uzanırken kıpırdamadı bile. 'İlk defa böyle çok özledim seni…' 'Yalan...' diye otomatik olarak cevap verdi Allen'ın beyninden bir ses. Evet, Claire ilk defa ona sataşmıyordu, onu aşağılamıyordu, ama anlaşma oldukça basitti - o Allen'ın istediği gibi davranacak, Allen da Went'e gördükleri hakkında tek kelime etmeyecekti. Hatta belki işin ucunda o pis kanı bozuğa dokunmamak da vardı. Emin olamıyordu.
'Daha önce fark etmemiştim senin his…' Allen gözlerini kapattı, Claire'i dinlemek onu eskisi gibi rahatlatmıyordu. Çünkü eskiden fark edemediği bir şeyi fark etmişti, bir rakibi olabileceği düşüncesini. 'Eğer fark etseydim…' Yan gözle kollarını ona dolamış olan kıza baktı. Bu sözlerin içi boş sözler olduğunu biliyordu, Claire bu kadar iyi davranmazdı, çıkarı olmasa yapmazdı, ve Allen artık kaybedeceği bir oyunu oynuyordu. Sevdiği, ama eninde sonunda kaybedeceği bir oyunu... Şimdi pes etmeli miydi? Belki de önce bazı şeyleri açıklığa kavuşturmalıydı. Bir anda Claire'in kollarından sıyrılarak kızın üzerine çıktı, bedenini, ondan beklenmeyecek bir naziklikle kızınkşne bastırmış, dudaklarını, onun dudaklarıyla arasında çok az bir mesafe kalana kadar yaklaştırmıştı. Genç cadının vücudu, sanki otomatik tepki veriyormuş gibi yatakta biraz yükseldi. Aralarında bir inç kadar bir mesafe vardı şimdi. Allen'ın beklediği de buydu. O mesafeyi koruyarak, kızın dudaklarına doğru, 'Bana on dakika izin ver,' diye fısıldadı ve kendini yavaşça yataktan çekti. Onun tepkisinin ne olacağını görmek için arkasına bile bakmadan banyoya doğru yürümeye başladı. | |
| | | Claire Trisha Bullock Seherbaz
Mesaj Sayısı : 288 Lakap : ' qia ' Kayıt tarihi : 28/08/09
Rp Puanı Rp Puanı: (100/100)
| Konu: Geri: Claire'ın Odası C.tesi Eyl. 05, 2009 12:41 pm | |
| Genç cadı ilk yeminin açıkta kalacağını bile bile oynamıştı oyununu. Allen elbette o kadar aptal değildi. Hele de geçirdikleri 6 aydan sonra. Genç cadı onu hep kışkırtmıştı ve bir kez bile çıkarı haricinde yanaşmamıştı. Ama şimdi aptal kurdun elinde bir koz vardı ve bunu elinden geldiği kadar acı verici oynamaya niyetliydi. O aptal kurttan asla beklenmeyecek bir naziklikle genç cadının üzerine çıkmıştı. Claire’ın tek istediği anıları yok etmekti. Dudaklarını aralığında Allen beklediği gibi işi yokuşa sürmeye devam ediyordu. Claire’ın sözlerini duymamazlıktan gelmişti zaten! Ne yani? Aylardır istediği değil miydi şimdi yaşananlar? O zaman neden bunu değerlendirmek yerine böyle davranıyordu. Elbette… Ale… Aptal kurt fark etmiş olmalıydı genç cadının hislerini. Şuanda burada olmasının tek sebebi bu olmalıydı. Went’e söylemek yerine, genç cadının canını yakmak istemişti. “ Bana on dakika izin ver. “ Genç cadı yataktan doğrulup banyoya yönelen adamın arkasından baktı bir süre. Şimdi ne yapmalıydı? Normalde genç cadı arkasını dönüp giderdi şüphesiz. Ama şimdi uslu uslu beklenileni yapmalıydı. Allen’ın peşinden banyoya doğru yürümeye başladı. Aklında Ale vardı sadece. Birazda pişmanlık… Kurdun eline güzel bir koz vermişti ve kurt bunu istediği gibi kullanmaktan büyük zevk alıyordu. Bu kadar mı çok değer vermişti Claire’a? Neden saldırmak, bağırmak yerine sadece bu aptal oyuna ayak uyduruyordu ki? Banyonun kapısına geldiğinde duraksadı ve yüzüne yapıştırdığı masumiyetle içeri girdi. Suyun sesi kulağına çalınmaya başladığında bakışlarını Allen’ın pürüzsüz vücudunda gezdirdi. Arzularını aylardır süsleyen beden, şimdi sadece zorunluluk olarak çarpıyordu gözüne. Eğer her şey farklı olsaydı, belki de ona istediğini verebilirdi. Bu aptal düşüncenin midesini kaldırdığı hissedince yüzünü buruşturdu genç cadı. Allen ve aşk! Aynı cümle içinde kullanmak bile tiksindiriciydi sadece! Düşüncelerinden sıyrılıp üzerindeki yavaşça çıkarmaya başladı. Allen genç cadının orada olduğunu bildiği halde hiç tepki vermeden ılık suyun altında öylece duruyordu. Tek elini duvara yaslıydı. Ne bir mimik ne de bir fısıltı… Hiçbir şey yoktu. Claire’sa çıplak bedenini tüm zarafetiyle duşakabine yanaştırmıştı genç adamı süzerken. Duvara asılı olan elinin altından suyun altına soktu bedenini. Allen’la göz gözelerdi artık. Soluğu kadar yakındı genç adama. Islanıp yüzüne yapışan saçlarını gülümseyerek geriye doğru itti. Allen sadece izliyor ve hala tepkisizliğini koruyordu. Genç cadı tek elini Allen’ın suyun altında oldukça çekici gözüken vücudunda gezdirirken diğer eliylede boynundan kavrayıp kendine doğru çekmiş ve aralarındaki ufacık mesafeyi tamamen kapamıştı. Her şeye rağmen aptal kurdu öpmeyi seviyordu Claire. Malikaneye girdiklerinden beri, ilk defa gerçek tutkuyla öpmüştü genç adamı. Islanan vücutlarını birbirine yapıştırıp daha da çekicileşen adamın dudağını şehvetle ısırdı. Bir tepki yada bir mimik beklemeyi bırakmıştı artık. Yalandı belki bu gece yaşananlar. Ama gerçekmiş gibi sonlandırmakta hiçbir sakınca görmüyordu genç cadı. Kendini kandırmaktan nefret etse de, şimdi istediği tam olarak buydu. Ale’le gelişen olaylar yormuştu genç cadıyı. Allen’ın ne yapacağını kestiremiyordu ama umursamadan daha da sokulmuştu ıslak bedenine. Sadece bir gece için bile olsa, istiyordu artık… Went’i ve Ale’i sildi kafasından tümüyle. Allen’ın ne yapacağını beklerken damarlarında dolaşan tek his arzuydu sadece. Kalbi bu anı mahvedemeyecek kadar uzaktaydı şimdi… | |
| | | Allen Jacques Harth Kurtadam
Mesaj Sayısı : 154 Kayıt tarihi : 31/08/09
Rp Puanı Rp Puanı: (87/100)
| Konu: Geri: Claire'ın Odası Paz Eyl. 06, 2009 2:39 am | |
| Akan suyla birlikte Allen'ın düşünceleri de yeni bir şekle bürünüyordu. Hayatında belki de ilk defa, aldığı duş onu rahatlatıyor ve bazı şeyleri daha rahat görmesini sağlıyordu. Başını biraz arkaya doğru yatırdı ve suyun yüzünü ve boynunu yalayarak geçip gitmesine izin verdi. Şimdi düşündükçe, bu aptal kıza bir süredir duyduğu saplantı bir parça daha mantıksız gelmeye başlamıştı. Bedeniyle oynanmasına başından beri izin vermişti, ama zihniyle oynamak... Onu her ne kadar hala fiziksel olarak arzulasa da, Claire fazla ileri gitmişti. Kendisinin bile inanmadığı bir oyuna genç kurtadamı inandırmaya çalışıyordu. Genç kızın çekiciliğine ilk defa beyninin de bu kadar yavaş tepki verebildiğini görmek, Allen'ı inanamayacağı bir ölçüde rahatlatmıştı. Ilık suyun ferahlatıcı dokunuşu altında gevşemiş olan yüzüne birden büyük bir tebessüm yerleşti. Şimdi önünde çizmesi gerektiği yolu bile görmeye başlamıştı. İki tarafın da daha fazla oynamasına gerek yoktu. Oyun bitecekti. Belki en azından şimdilik. Yüzünü çok hafifçe, belli olmayacak şekilde buruşturdu.
Kollarının arasında bir kıpırdanma hissedince kapalı olan gözlerini açarak aşağı baktı. Claire gelmişti. Normalde Allen'ın dayanılmaz bulacağı çıplak vücudu, şimdi içinde, minicik bır çırpınma hariç hiçbir his uyandırmıyordu. Gerçi bunu atlatmak hala biraz zamanını alabilirdi, ama... Bir süre sadece birbirlerine bakarak durdular, Claire beklenti içerisindeydi, Allen ise onu ve yeniden şekillenmeye başlamış olan düşüncelerini tartıp biçiyordu. Belki düşündüğü şeyi yapmadan önce son bir intikam için hala vakti vardı. Bu sefer kendini çok fazla kaptırmayacağını biliyordu. Başını hafifçe eğdi ve, tam da Claire'in beklediği, onun tutkulu öpücüğüne karşılık vermeye başladı. Sonra, Claire'in eli vücudunda dolanmaya başladığında, birazcık zorlanarak kendini geri çekti ve kızın elini kavradı. Biraz şaşırmış gibi görünüyordu Claire, ama bunun altında başka bir ifade daha vardı sanki. Panik mi? Gülebilirdi, ama kendini tutmayı başardı. Bir kaşını kaldırarak, biraz ciddi, biraz da alaycı bir ses tonuyla 'Yeter artık, Claire,' diye başladı sözüne. Sonra bir an durdu, işine geldiği gibi davranabilirdi, ama bu sadece kızı daha da panikletirdi ve bu durumda kaybeden Allen olurdu. 'Neden kendimizi kandırıyoruz ki? Bunu istemediğini ikimiz de çok iyi biliyoruz. Şu anda düşündüklerine ya da yaptıklarına kendin bile inanmıyorsun, değil mi?' ses tonunun soğuk ve duygusuz çıkmasını sağlamak o kadar da zor olmamıştı bu sefer. Kızın bir kez daha yüzüne bakmamaya çalışarak duştan çıktı ve bir tarafta duran eşyalarına doğru yürümeye başladı. Claire'in eşyalarının yanından geçerken nefesini tutmak zorunda bile kalmamıştı.
Üstünü giyinirken kızın gözlerinin hala üzerinde olduğunu hissedebiliyordu. Herhalde bunun, o anda nasıl çekici görünüyor olduğuyla bir alakası yoktu. İç geçirdi ve bu kez, genç cadıyı zorlamadan ona istediğini verdi. Belki böyle daha kolay olacaktı. 'Merak etme, bundan sonra senin de, o aptal kanı bozuğun da peşini bırakacağım. Yani, en azından lorddan bir emir gelmediği sürece. Ama şimdi Went'in yanına gidiyorum.' Kızın korkuyla gözlerinin büyüdüğünü görünce kaşlarını çattı, bu kadar saf olacağını beklememişti, ya da o bakanlık görevlisine bu kadar fazla değer vereceğini.Sırıtarak ekledi. 'Hayır, küçük kuzu, Went'e kimi gördüğüm hakkında hiçbir şey demeyeceğim. Sadece seninle Trevi'de biraz muhabbete daldığımızı söyleyeceğim, o kadar.' Kuzuyu, sırf Claire'in buna kızacağını bildiği için söylemişti. Arada sırada ona takılan kişi olmak hoşuna gidiyordu. Buna Went ne kadar inanırdı acaba? Claire, onun yanındayken Allen'ın konusu açılınca nasıl tepki veriyordu? Hiçbir fikri yoktu, ama deneyeceği yol bu olacaktı. 'Neyse. İstediğini aldın Claire. Bundan sonra birbirimizle görüşmeyiz. Tabii bulanık öğrencilerin icabına bakmak için biri gerekirse, ben her zaman buradayım.' Gülümsemesi de en az sözleri kadar şeytaniydi. Sonra birden tekrar ciddileşti ve 'Elveda.' dedikten sonra, başka tek kelime daha etmeden ve göğsünün sol tarafında bir yerdeki hafif sızıyı göz ardı ederek evin ön kapısına doğru yürümeye başladı. Malikaneden dışarı çıktığında, bir daha farkına varacağını hiç düşünmediği bir parçasını arkasında bırakmıştı sanki. Bu pek hoşuna gitmemişti, ama yapabileceği bir şey yoktu. Sokağa çıkıp etrafta birilerinin olup olmadığını kontrol etti, sonra da İtalya'ya cisimlendi.
En son Allen Jacques Harth tarafından Paz Eyl. 06, 2009 12:28 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | Claire Trisha Bullock Seherbaz
Mesaj Sayısı : 288 Lakap : ' qia ' Kayıt tarihi : 28/08/09
Rp Puanı Rp Puanı: (100/100)
| Konu: Geri: Claire'ın Odası Paz Eyl. 06, 2009 4:09 am | |
| " Yeter artık, Claire. " Claire birden geri çekilip kolunu kavrayan adama şaşkınlıkla baktı. Ne demek istiyordu? Duraksayan genç adam soğuk bir sesle konuşmaya devam ediyordu. " Neden kendimizi kandırıyoruz ki? Bunu istemediğini ikimiz de çok iyi biliyoruz. Şu anda düşündüklerine ya da yaptıklarına kendin bile inanmıyorsun, değil mi? " Claire içinden ' Elbette. ' diye geçirdi ama tüm çabasının nedeni bunlar değildi ki! Went'e Ale'i söylemek için daha çok erkendi. Ve tek ilgilendiği şey aptal kurdun çenesini tutup tutmayacağıydı. Onun duyguları yada düşünceleri genç cadının zerre kadar umurunda değildi. Arkasına bakmadan suyun altından çıkan adamın üzerini giyinişini izlerken, kendini toparlayıp cevap verdi biraz alaycı birazda soğuk bir tınıyla. " Ah Allen, lütfen ilgimi çeken şeyi söyle. Beni duşta bırakıp sırtını dönmenin içimi parçalamadığını zaten biliyorsun. Bunun için açıklama yapmaya gerek yok öyle değil mi? " Vücudunu suyun altından çıkarmadan kulak kesildi genç cadı. Tek duymak istediği şey aptal kurdun Went'e ne söyleyeceğiydi. " 'Merak etme, bundan sonra senin de, o aptal kanı bozuğun da peşini bırakacağım. Yani, en azından Lord’tan bir emir gelmediği sürece. Ama şimdi Went'in yanına gidiyorum. " Claire duydukları karşısında yüzüne yayılan zafer ifadesine engel olamamıştı. Allen'ın defolup gitmesini pek umursamıyordu zaten. Ale'i kafaya takmamasıysa genç cadıyı çok mutlu etmişti. Allen ilk defa Claire'ı gerçek anlamda bri şey hissettirmeyi başarmıştı. Ama... Went'in yanına mı gidecekti? Claire'ın kalbi yerinden çıkacakmış gibi atmaya başlamıştı. Yüzünü yalayan korku gözle görülür şekilde belirginleşirken genç adam kaşlarını çatıp süzüyordu alışık olmadığı bu tepkileri. " Hayır, küçük kuzu, Went'e kimi gördüğüm hakkında hiçbir şey demeyeceğim. Sadece seninle Trevi'de biraz muhabbete daldığımızı söyleyeceğim, o kadar. " Ama sırıtarak konuştuğunda Claire'ın bedeni gevşeyerek rahatlamıştı. Islanan saçlarını havluya sarıp çıktı suyun altından. Tüm vücudunu yalayan pis bir zafer hazzı dudaklarından döküldü. " Zekandan hep şüphe etmiştim tatlım. Ama şimdi ne kadar yanıldığımı görünce... Hmmm nasıl derler; kendimden utandım. " Dudaklarına yayılan şeytani gülümseme, alaycılık kokan düşüncelerini tamamlamıştı. Havlusunu vücuduna dolayıp köşedeki dolabın gözünden sigarasını aldı. Keyifle bir duman çekti içine Allen tekrar dudaklarını aralarken. " Neyse. İstediğini aldın Claire. Bundan sonra birbirimizle görüşmeyiz. Tabii bulanık öğrencilerin icabına bakmak için biri gerekirse, ben her zaman buradayım. " Claire dönüp genç adamı süzdü pis bir gülümsemeyle. " Emin olabilirsin tatlı kurt. Bundan sonra yan yana duracağımız tek yer; bir kaç kanı bozuğu parçalaman için getirdiğim yasak ormandan fazlası olmayacak. " Bir duman daha aldı sigarasından. " Elveda. " Arkasına bakmadan dönüp giden adamın peşi sıra dikti bakışlarını genç cadı. Her zamanki gibi istediğini almanın hoşnutluğuyla yatağına doğru yürümeye başladı. Üzerini giyinmeye üşenip yatağın üzerine attı bedenini. Saçlarını kuruladığı havluyu yere fırlatıp keyifle araladı dudaklarını. " Sanırım seni hiç özlemeyeceğim Allen. Gerçi anılarımızı da görmezden gelmek üzücü olurdu. Ama bunu umursayacağımı sanmam. " Pis pis sırıtarak söndürdü sigarasını. Aptal kurda güvenmekten başka çaresi yoktu şimdilik. Eğer plana sağdık kalmazsa da kendi bilirdi. Went kardeşiyle sevişen bir kurdu seve seve gözden çıkarabilirdi. Bunu göze alamayacaktı elbette Allen. Claire rahatlayarak gerindi. Ama eğer malikaneye geri dönmezse abisi şüphelenebilir, tüm oyunları boşa çıkabilirdi. Biraz oyalandıktan sonra üzerini giyindi ve hızla terk etti malikaneyi. Şu anda tek düşünmek istediği, uğruna bin takla attığı adamdı. Hataydı elbette bu yaptığı şey. İmkansızlığını görmezden gelerek aptal aşık olamayacağının da farkındaydı. Ama kalbi dinlemiyordu hiç bir şeyi işte... Claire malikaneye cisimlenirken kendi kendine mırıldandı. " İmkansızlığına rağmen Ale, vazgeçmeyeceğim.. "' Rp Bitmiştir..! ' | |
| | | Claire Trisha Bullock Seherbaz
Mesaj Sayısı : 288 Lakap : ' qia ' Kayıt tarihi : 28/08/09
Rp Puanı Rp Puanı: (100/100)
| Konu: Geri: Claire'ın Odası Cuma Haz. 25, 2010 6:41 pm | |
|
Kişiler: Claire Trisha Bullock, Allen Jacques Harth
Zaman: Gece yarısı...
Kurgu: Allen'ın saplantıları ve qia'nın umursamazlığı...
| |
| | | Allen Jacques Harth Kurtadam
Mesaj Sayısı : 154 Kayıt tarihi : 31/08/09
Rp Puanı Rp Puanı: (87/100)
| Konu: Geri: Claire'ın Odası Cuma Haz. 25, 2010 9:41 pm | |
| Cisimlendiği yerin pisliği ve kokusu, karanlık ve loş sokağa gözlerini açan Allen için ilk defa katlanılamaz gelmemişti. Belki de kendisinden yayılan Ateş viskisi kokusu, İstanbul'un ağır havasını geride tutan bir perde oluşturuyordu. Bilmiyordu. Açıkçası umrunda da değildi. Sadece tek bir kokuyu alıyordu şimdi, takip etmeye alışık olduğu bir kokuyu. Bu düşünceyle yüzünü buruşturdu. Ne zamandan beri bu aptal cadının peşinde olduğunu unutmuştu artık. Sayamıyordu. Günler, aylar, yıllar... Hepsi birbirinin içine geçmişti. Bir girdabın içinde durmadan sürükleniyordu sanki, çıkışı olmayan bir noktaya gelmiş, battıkça batıyordu. Bunun böyle devam etmesine izin vermemeliydi artık. Kendisi batıyorsa, başkalarını da yanında sürüklemek istiyordu. Özellikle de tek bir kişiyi. Parmakları, hala elinde tuttuğu Ateş viskisi şişesinin üzerinde gerildi. Şişeyi bir anda yanındaki duvara vurdu. Tuzla buz olmuş şişeden akan sıvının kanıyla karışarak bileğinden aşağı akmasını izlerken tarif edilemez bir zevk duyduğunu hissetti. Acı... Acıyı hissetmiyordu bile. Çok uzun bir zamandır tek hissettiği duygular öfke, vahşet ve tutkuydu. Başka bir şeye yer kalmamıştı benliğinde. Önemsemiyordu da. Başını yavaşça kaldırdı ve dudaklarını yaraya doğru bastırdı. Kendi kanını emmeye başlarken, belki de mazoşist herifin teki olduğuna dair bir düşünce geldi aklına. Dudakları alaycı bir gülümsemeyle yukarıya doğru kıvrıldı. Bu düşünce hoşuna gitmişti. Şarhoşken dikkati çok çabuk dağılıyordu. Gayret ederek ağzını bileğinden çekti ve alev alev yanan bakışlarını şu an için hedefi olan sokağa yönlendirdi. Etel malikanesi... Burada son yaşadıklarını hatırladıkça yıkıcı öfkesi birkaç kat daha güçleniyordu. Sözler... Verdiği o saçmasapan söze uymak gereğini hissetmiyordu artık. Artık sessizce çekilip giden tarafta olmayacaktı. Bugün hesap günüydü. Claire'e verebileceği zarar umrunda bile değildi. Biraz da kendisi zarar veren tarafta olmak istiyordu artık. Kurtluğunun verdiği vahşiliği geri kazanmak zorundaydı. Tek bildiği bu özelliğini bir daha o küçük aptalın yatak odasında bırakmayacağıydı. Koluna saplanmış bir cam parçasını kolaylıkla, duygusuzca çıkardı ve kendinden emin bir kararlılıkla malikaneye doğru yürümeye başladı. Herşeyden önce, dışardan insanı aldatan sadeliğiyle göze çarpıyordu Etel malikanesi. Bahçenin demir kapısına gelince durup şöyle bir baktı Allen. Eli otomatikman kapının koluna gitti, böyle bir malikanenin yüksek düzeyde korunması gerektiğini bildiği halde. Hah! Kapı hemen açılmıştı. Herhalde Went'in, Claire'i emanet edebilecek kadar güvendiği tek insan olmanın bazı ayrıcalıkları vardı. Hızlı adımlarla, nereye gittiğine pek de dikkat etmeden eve girdi genç kurt. Aslında nereye gitmek istediğini biliyordu, hem kadının içkiyle biraz sersemlemiş de olsa hala güzel olan kokusu, hem de anıların dayanılmaz çekiciliği onu oraya yönlendiriyordu. Claire'in siyah ve kırmızı renklerle bezenmiş olan odasına girdiğinde bir an kapının eşiğinde durup yataktaki karaltıya baktı sadece. Kıpkırmızı gözleri, içinde patlamaya hazır bir volkan gibi kabarmaya başlamış olan nefret ve tutkuyla iyice kısıldı. Sanki o an için hırsını çıkarmak istiyormuşçasına, tekrar yumruk yaptığı sol elini, kadının yatağının karşısındaki aynaya geçirdi. Ayna binbir parçaya bölünürken Claire de ani bir şekilde yattığı yerden fırladı, asasını çekmişti. Ona bu şansı tanımayı hiç düşünmeyen Allen, kısa asasını ona doğrultarak, 'Expelliarmus!' diye bağırdı. Bu kafayla kelimenin ağzından teklemeden ve doğru telaffuzla çıkacağına inanmamıştı, ama Claire'in asası ona doğru uçarak geldi. Allen asayı hemen yakalayarak kotunun cebine koydu. qia'nın öfke dolu bakışlarını üzerinde hissedebiliyordu, ama o, umursamaz bir sakinlikle bileğindeki kanı yaladı bir kez daha. Sonra, sanki cehennemin kendisinden gelen ateşle yanıyormuş gibi görünen gözlerini, neredeyse boş bir ifadeyle kıza çevirdi. 'Merhaba, Claire.' dedi buz gibi ve alaycı bir tonla. | |
| | | Claire Trisha Bullock Seherbaz
Mesaj Sayısı : 288 Lakap : ' qia ' Kayıt tarihi : 28/08/09
Rp Puanı Rp Puanı: (100/100)
| Konu: Geri: Claire'ın Odası C.tesi Haz. 26, 2010 4:04 am | |
| İstanbul... Claire rüzgarın uğultusunda kaybolan tiz bir 'pop' sesiyle birlikte belirdi İstanbul'un göbeğinde. Yürümeye mecali olmayan ayaklarını sürükleyerek ilerlemeye başladı yavaşça. Ateş viskisinin vücudunda bıraktığı mayhoşluk hissini bir tülrü atamyıordu üzerinden Claire. Gerçi bulunduğu şu durumda bu göze normal gelebilirdi -hatta tehlikeliydi de. Ama Claire bu düşünceye umursamaz tavırlarla burun kıvırıp dikkatini olağanca hızıyla toparlamaya çalıştı. Rahat beş dakika kendisiyle savaştıktan sonra nihayet biraz daha iyi gibiydi. Bir kaç adım daha atıp çehresine soğuk bir ifade yapıştırdı Claire. Solgun yüzünün gizlediği hatları yavaşça belirginleşti sokağı aydınlatan muggle yapımı aptal lambalara yaklaştıkça. Tiksintiyi belirginleştirdiği bakışlarını cadde üzerinde hızla gezdirdi. Her tarafta aptal mugglelar kol geziyordu. Nefreti tıslarcasına araladığı dudaklarından döküldü duyulur duyulmaz bir sesle.' Aşağılık bulanıklar! ' Ama genç kadının cümlesini tamamlamasıyla birlikte midesi sahneye çıkmış ve nefret yerini bulantılara bırakmıştı. Ama nedeni mugglelar değildi bu defa... ' Lanet olsun... ' diye fısıldayarak titreyen ellerini karnına götürdü. Kızgınlık değildi sesinin tınısına yapışan... biraz pişmanlık... biraz çaresizlik. Hisleri yeni yeni durulmaya yüz tutan midesini tekrar çalkalayınca silkelendi ve sertçe tepki gösterdi zayıflığına ' Boşversene! ' Adımlarını sahildeki banklara yönlendirdi. Bulanıkların kol gezdiği caddenin kalabalıklığından sıyrılmanın verdiği rahatlıkla banka attı bedenini. Arkasına yaslanıp ellerini şakaklarına götürdü. Genç kadın yorgunluktan ve uykusuzluktan nasibini alan şiş gözlerini usulca yumdu. Beynini kemiren zehirli hisleri düşünmeye zorluyordu genç kadını. Düşünmek... sonuç alamadan, aynı yerlerde defalarca dolanıp durarak iyiden iyiye çıkmazları çoğaltmaktan başka neye yarıyordu ki sanki? Sadece her şeyi daha karmaşıklaşıyordu! Gözlerini araladı ve caddeyi kaplayan bulanıkların gürültüsüne kulak kesildi kendinden kaçmak istercesine. Bir an nerde olduğunu ve çevresindeki herkes den ne kadar tiksindiğini bir kenara bırakıp, duyduğu-gördüğü ne varsa yorumlamaya çalıştı. Kiminin kahkahası ilişiyordu rüzgara, kiminin hıçkırığı... Biri son nefesini veriyor ,yarım bırakıp birkaç gönlü, birkaç canı yakıp gidiyor... Kimisi ' merhaba ' diyor hayata ve bir anne tüm içtenliğiyle kucaklayıp ' hoş geldin ' diye fısıldıyor yeni nefesin kulağına. Kimin çaresizliği sarmalıyor bedenini ve birkaç damla gözyaşı olup süzülüyor titreyen dudaklarının kenarına... Oluk oluk kanıyor kiminin kalbi... Bazılarıysa heyecandan yerleri döve döve koşuşturuyor bir o yana bir bu yana. Bir çocuk sevgilisine masumiyetin şehvetiyle sarılıyor biraz ötesinde.... Ve bunca kalabalık, bunca gürültü anlamlı kılınırken herkesin benliğinde, genç cadının kulağına çalındıklarında boşlaşmaya başlıyorlardı. Ve işin en garip yanıysa, bunun Claire'ın yapısıyla alakasının olmayışıydı - ilk defa. İlk defa anlamsızlığın nedeni ruhunu saran öfkesi değildi. Hissizleşen bedeni genç cadıyı zaman ilerledikçe daha çok zorluyordu. Claire ise inatla cevap arıyordu.Neden böyle olmuştu her şey? Aptal bulanıklara baktı göz ucuyla ve biraz önce gördüğü şeyleri aklına getirip kendisine kızdı yüksek sesle ' Lanet olsun sana ne! Aptal bir bulanığın gözyaşını anlasan ne olacaktı ki? Ne oluyor sana Claire? Yoksa kanı bozuk bir adama aşık olduğun yetmiyormuş gibi sende mi bulanık dostu olmaya başladın?! ' Sinirden titreyen eliyle karnını sıkmaya başlamıştı. ' İçindeki şey inandıklarını yok ederken oturup bulanıkları mı izleyeceksin! ' Yerinden hışımla kalktı genç cadı. Boşta olan eliyle asasını kavradı ve denizi kuytu köşede izleyen çocuğa doğrulttu. ' Hiç sanmıyorum! ' Avına hızlı adımlarla yaklaşmaya başladı genç kadın. Çocuk kendisine yaklaşan kadının öfkeli yüzüne bakarak tedirgin bir tınıyla konuşmaya başladı. ' bir sorun mu v- ' . Claire sözünü tamamlamasına izin vermeden asayı salladı ve soğuk bir sesle ' Dilkilit! ' diye mırıldandı. Korkudan gözleri fal taşı gibi açılan çocuk anlamak istercesine, hatta yalvarırcasına Claire'a bakıyordu. Claire biraz önce aptalca gözlemlediği bulanıkların ne kadarda zavallı olduğunu gördükçe kendisine daha fazla kızıyordu. Ne yani? Yarım saatini o aptal teorilerine mi ayırmıştı gerçektemde? Ne büyük bir hayal kırıklığı! Ve yaptığı bu saçmalık, genç kadının git gide kabaran hırsını fitillemekten başka bir işe yaramamıştı şüphesiz. ' Bana bakmayı kez seni pislik! Midemi bulandırıyorsun! Conjunctivitis! ' Cümlesini tamamlamasıyla genç muggle gözlerini kısmıştı. Görüşü tamamen bozulan çocuk dehşetle bakışlarını yere devirdi. Anlaşılan genç cadıyı daha fazla kızdırmak istemiyordu. Bunu fark eden Claire umursamaz bir tavırla tükürdü çocuğun üzerine. Tiksintisini açıkça sergileyen genç cadı sabırsızca kaldırdı asasını sıkıca kavrayan elini ve sinirini asasıyla buluştururken sessizce hırladı ' Crucio! ' . Çocuk yerden havalanırken gözbebekleri yuvalarından fırladı. İstemsizce kasılan vücudu kukla gibi süzülüyordu şimdi. Acıdan haykırmak istiyor gibiydi ama hedef olduğu ilk büyü buna engel oluyordu. Genç cadı diğer eli hala karnını sıkarken nefretle çocuğu izledi. Sahip olduğu her şeyi kaybetmek istemiyordu ama içinden atamadığı sevgi, onu dönüşü olamayan bir seçime zorlamaya hazırlanıyordu. Ve içinde filizlenen lanet şeyde bunun ispatıydı işte! Ama istemiyordu ki! Ne değişmeye zorlanmak ne de şimdi olduğundan farklı olmak istemiyordu! Tek çözümü unutmaktı. Evet... O zaman unutmalıydı Ale'i. Ama bunu da beceremiyordu aptal cadı! Düşüncelerine köpürüp deli gibi bir kahkaha attı. Vücudunun kontrolünü yitirmişti birkaç saniyeliğine. Asasını indirdi sertçe ve sert zemine düşen çocuğa tiksinerek baktı. ' İstemiyorum! ' Şuan yaşanılanlarla alakası olmayan öfkesinin acısını bulanıktan çıkarıyordu. Çaresizliğin kapanına sıkışıp kalmanın verdiği öfkeyle tizleşen sesi fısıltıya dönüşürken asasını son kez kaldırdı Claire. ' Avada Kedavra. ' Çocuğun zemine düşen hareketsiz bedenine devirdi bakışlarını ve mırıldandı.' Anne olmak is-te-mi-yo-rum! ' Biraz önce tepki vermesini bekliyormuş gibi baktığı ölü bedene hızla sırtını döndü genç cadı. Düşünmeden kayalıkların sıklaştığı sahil yoluna doğru yürümeye başladı. Sokak lambaları git gide seyrekleşmişti gözüne kestirdiği yere vardığında. Ve karanlığın gizlemeye başladığı silueti yavaşça gözden kaybolurken Etel Malikanesine cisimlendi genç cadı...
Malikaneye nasıl girdiğini, odasına nasıl çıktığını ve bedenini nasıl yatağa bıraktığını hatırlamıyordu Claire. Tek umursadığı bu aptal günün son bulmasıydı. Eskisi gibi olmak istiyordu yeniden. Her şey mahvolmadan önce kendine gelmeliydi. Bir yolu olmalıydı her şeyi düzeltmenin. Gözlerini nefretle kıstı genç cadı. Ale'i düşündü. Her şeye rağmen unutmak istemediği adamı... Öfekesi yerini özleme bırakırken eli istemsizce karnına gitti. Kimse bilmemeliydi. Ale bile... En doğrusu şimdilik buydu Claire için. Genç cadı bir süre sonra karmaşasına gömülüp usulca uykuya dalmıştı...
Şıngırdamalarla birlikte yataktan sıçradı genç kadın. Hızla asasını kavradı ama geç kalmıştı. 'Expelliarmus!' Kendisini silahsızlandıran adamı aramaya başladı gözleri: Allen! Genç cadının elinden fırlayan asayı yakalayıp cebine koydu kurtadam öfkeden deliye dönen Claire'ın sert bakışları üzerinde sabitleşirken. Bir süre öylece birbirlerine baktılar. İkisininde sinirlerini kontrol etmekte ne kadar zorlandığını ve ikisininde çoğalan öfkeyi daha fazla firenlemek istemediğini anlamamak için gerçekten aptal olmak gerekirdi. Claire bir süre sonra göz ucuyla odayı kolaçan etti önce. Allen'ın elinden yere damlayan kan ve tuzla buz olan ayna... Genç cadının yakasından bir türlü düşmeyen aptal kurt yine 'ben buradayım' demeye gelmişti anlaşılan. Kafasını sertçe Allen'ın olduğu yöne çevirdi tekrar. Göz göze geldiği kurda öfkeden çok tiksintiyle bakıyordu şimdi. Allen'ın alaycı ses tonu kulağına iliştiğinde gözlerinde alevler saçılmaya başladı. 'Merhaba, Claire.' Claire yataktan kalkıp biraz önce Allen'ın gazabına uğrayan aynasının önünden geçti ve kurtla burun buruna geldiklerinde durup tıslayarak konuşmaya başladı. ' Asamı aldığın için çenemi kapatacağını sanıyorsan yanılıyorsun geri zekalı! Açıkçası odamı mahvetmende pek umurumda değil. Benim asıl merak ettiğim, neden yakamdan düşmediğin! ' Claire Yüzündeki soğuk ifadeye biraz alaycılık bulaştırıp nefesi kadar yanaştı Allen'a ' Artık bulanıklardan bir farkın kalmadı Allen. Git gide zavallılaşıyorsun gözümde... ' Odanın içine yayılan alkolün kokusunun kaynağına bu kadar yakın olmanın verdiği hoşnutsuzluğu mimiklerine bulaştırdı ve sırtını döndü kurda. ' Bu sefer ne geçiyor o hastalıklı beyninden? Bir düşünelim... hmm... En son hangi salak teoriyle dikilmiştin karşıma sen?' Claire duraksayarak düşünüyormuş gibi anlını ovuşturdu. Bir kaç saniye sonra pis pis sırıtarak haykırdı. ' Evvet! Hatırladım! ' Allen'ın sesini taklit ederek yatağın üstüne attı kendini. ' Evlen benimle Claire! ' Öfkesine karışan alaycılığıyla bitirdi cümlesini ve ardında kulak tırmalayan tizlikte bir kahkaha attı. Asasızlığın verdiği rahatsızlığı gün gibi ortadaydı hala. Ama meydan okurcasına kurda devirdi bakışlarını. Genç cadı sesinde yoğunlaştırdığı tiksintiyle hırladı ' Midemi bulandırıyorsun pislik. ' Bir yandan kurdun vereceği cevaba kulak kesiliyor bir yandan da asasızlıkla uzaktan yakından alakası olmayan korkusunu dizginlemeye çalışıyordu: ya bebeği hissederse...?
| |
| | | Allen Jacques Harth Kurtadam
Mesaj Sayısı : 154 Kayıt tarihi : 31/08/09
Rp Puanı Rp Puanı: (87/100)
| Konu: Geri: Claire'ın Odası C.tesi Haz. 26, 2010 7:52 pm | |
| 'Artık bulanıklardan bir farkın kalmadı Allen. Git gide zavallılaşıyorsun gözümde...' Hangisinin onun açısından daha delirtici olduğunu bilemiyordu; Claire'in sözleri mi, yoksa bu sözlerin içinde, derinlerde bir yerde bulduğu anlam mı. Genç kadının sorduğu soruyu bir kez de o tekrarlamıştı içinden: Neden böyle bir aptalı takip etmeyi bırakamamıştı? Gerçeği göğsünün derinliklerinden, varlığını çoktan unuttuğu bir yerden, isyan edercesine patlayarak çıkmak isterken çaresizliğin bütün bedenini kapladığını ve onu neredeyse nefessiz bıraktığını farketti. Bu kadar zayıf iradeli olmasına sessizce lanet okudu içinden. Ve her zaman yaptığı gibi kendisine olan nefretini, bunun bir kısmını fazlasıyla hakeden kişiye yönlendirmeyi tercih etti. Sessizce onun tepkisini beklediği yerden hızla ileri doğru atılarak qia'nın önüne geldi. 'Oyunu senin kurallarına göre oynamaktan sıkıldım, aptal. Biraz değişiklik yapma zamanı geldi.' Hatta geçiyordu bile. Artık ipler kendi elinde olsun istiyordu. Bu aptal için son birkaç ayını mahvetmişti. Peki eline ne geçiyordu? Sadece sert bakışlar ve ters sözler... Hala olduğu yerde duran qia'ya iyice yaklaştı, neredeyse burun burunalardı şimdi. 'Hoşuna gitsin ya da gitmesin. Bu gece benim gecem olacak. Bu gece bütün her şeyin hesabını vereceksin.' Yumruk yaptığı eli sinirle titriyordu. Bir şeylere vurmamak için iyice sıktı elini, tırnakları etine batmaya başlamıştı. Bunun getirdiği anlık acı, yavaş yavaş başka şeyleri farketmesine yol açtı. qia'yı dikkatle incelemeye başladığında hafifçe kaşlarını çattı. Neler oluyordu? Ters giden bir şeyler vardı. Claire oldukça... yorgun ve halsiz görünüyordu. Ayrıca daha önce, Allen'a karşı bile olsa, hiç bu kadar kontrolsüz ve kendisini kaybetmiş gibi davranmazdı. Gözlerinin altındaki morlukları görünce kaşları biraz daha birbirine yaklaştı - hiç uyumuyor muydu bu kadın? Ve kokusu... Claire'in çok sevdiği ve özümsediği kokusunda bir değişiklik vardı. Ufacık, çok belli olmayan bir değişiklikti, ama oradaydı. Bir anda kafası dağılan Allen başını, sanki içindeki düşüncelerden kurtulmak istermişçesine iki yana salladı ve qia'dan uzağa bir adım attı, olanlar hakkında bir açıklama görebilecekmiş gibi yüzüne bakıyordu. Belki de alkolü tahmin ettiğinden de fazla kaçırmıştı. | |
| | | Claire Trisha Bullock Seherbaz
Mesaj Sayısı : 288 Lakap : ' qia ' Kayıt tarihi : 28/08/09
Rp Puanı Rp Puanı: (100/100)
| Konu: Geri: Claire'ın Odası C.tesi Haz. 26, 2010 9:17 pm | |
| 'Oyunu senin kurallarına göre oynamaktan sıkıldım, aptal. Biraz değişiklik yapma zamanı geldi.' Allen'ın sözlerinin ardına gizlenen öfke, aralarındaki mesafeyi kapattıkça daha da belirginleşiyordu. Allen genç kadına doğru yürümeye devam etti sessizlik tüm malikaneyi yavaş yavaş kaplarken. Burun buruna geldiklerindeyse dudaklarını aralayarak genç kadına olan kinini kusmaya başladı. 'Hoşuna gitsin ya da gitmesin. Bu gece benim gecem olacak. Bu gece bütün her şeyin hesabını vereceksin.' Claire onu dinlemişti ama zerre umursamamıştı. Karmakarışık olan zihni tüm dikkatini dağıtıyordu ve Allen bunu farkettiğini belli edercesine tek kaşını havaya kaldırmıştı. Claire yüzünü dikkatle inceleyen adama dikti bakışlarını. Ne istiyordu Claire'dan bu adam? Amacı gerçektende neydi? İntikam mı? Neyin intikamı ya? Genç kadın asla bu yaşananlardan fazlasını vermeyecekti ki aptal kurda. Kurt da zaten bunun bilincindeydi qia'nın kuklası olduğunda... Claire içinde kabaran nefretin dürtüsüyle yüzünü buruşturdu. O da Allen gibi mi olmuştu yoksa? Aptal bir kukla... Kanı bozuk bir herifin oyuncağı. Hayır! Bu hiçbir zaman olmayacaktı! qia asla izin vermeyecekti buna! Karnındaki şeyi düşündü. Bu lanet şeyin suçuydu bunlar. Evet! Bu olanların hepsi bu şey yüzünden... Öyle olmalıydı! Ve Ale... iyilik budalası sevgilisi... onun da suçu vardı elbette! O zaman neden qia çıkmaza düşüyordu ki? Hiçbir şeye değer vermeyen, umursamaz, duygusuz, zalim kadın nerdeydi şimdi? Neden tekrar o olamıyordu! Genç kadın düşüncelerinin saçmalığıyla boğuşurken Allen birkaç adım gerilemiş ve açıklama beklercesine Claire'ı süzmeye başlamıştı. Claire başını kaldırıp kurtadama baktı. ' Aptal kurt kukla olmaktan sıkılmış ve iplerini koparıp sahibinin karşısına dikilmiş. ' Claire her zaman iğneleyici konuşurdu ama bu defa sözcükler çok boş çıkmıştı ağzından. Boş ama yine de rahatsız edici... Cümlesini bitirince bir an duraksadı genç kadın. Zaten dağılmaya meyilli olan dikkatini tuzla buz eden bir ses duymuştu. Allen'ın yüzüne nefretle baktı. Ama şuan söylenenlerden uzaktı nefreti... Allen olanları anlamaya çalışır gibiydi ve genç cadı bunu farkedince odayı hızla dövdü bakışlarıyla. 'Annecik!' Tiz bir çığlığın arasından kulağına çalınan ses genç kadının tüm vücudunun titremesine neden olmuştu. Fısıltıyı andıran bir tınıyla 'Hayır!' diye mırıldandı. Şimdi kahkahalar atıyordu beyninde biri... Aldığı tepkiden hoşlanan siluetsiz ses Claire'ı delirtiyordu. Dikkatini toparlayabilmek için derin bir nefes aldı ve bir türlü susmayan sesi duymamazlıktan gelip Allen'a odakladı. 'Hmm...Demek ki aptal kurt-' Ama duraksayarak konuşuyordu ve bunun nedeni kurt değildi. Söylediklerinin üzerinde yoğunlaştırmaya çalıştığı dikkatini yavaş yavaş yok eden o ses tekrar sahneye çıkmış ve Claire'la aynı anda konuşmaya başlamıştı. 'Annecikkkk-' genç kadın sesi bastırmak için biraz daha yükseltti tonunu 'akıllanma-' ama siluetsiz kadın da Claire'la aynı anda yükseltti sesini '- bebeğini gizliyor-' 'ya başlamış ve ge-' çenesi kasılmaya başlamıştı artık. 'herkesden!' 'lip hesap soru-' 'Kanı bozuk bebeğini! ' 'yor! - KES ARTIK!!! ' Claire cümlesini böğürürcesine tamamlayıp Allen'a sırtını döndü. Alnını ovuşturmaya ve sakinleşmeye çalıştı ama nafile! Beyninin içinde yankılanan kahkahalar buna izin vermiyordu. Birkaç saniye bekledi ve cesaretinin son zerrelerini sözcükleriyle buluşturdu. 'Zayıfsın Allen!' dedi kulak tırmalayan bir tınıyla ve tekrar kurtadama devirdi bakışlarını. Çehresine yapışan direnci yüz hatlarını gerginleştirmişti ve çığlık çığlığa bağırarak cümlesini tamamladı. 'Asla kazanamayacaksın!' Odada yankılanan sesi yavaş yavaş rüzgara karışırken, dizginleyemediği öfkesi çaresizliğin kollarında kıvranıyordu usulca. Genç kadın nefretle kısılan gözlerini Allen'ın üzerinde sabitledi ve tüm direncini tuzla buz eden gerçeğe istemsizce odaklandı: Biraz önce haykırdıkları Allen'a mıydı gerçekten de? Yoksa kendine miydi onca sitemi...
| |
| | | Allen Jacques Harth Kurtadam
Mesaj Sayısı : 154 Kayıt tarihi : 31/08/09
Rp Puanı Rp Puanı: (87/100)
| Konu: Geri: Claire'ın Odası C.tesi Haz. 26, 2010 11:13 pm | |
| Anlaşılamaz bir his bütün benliğini usul usul sarmaya başlarken hafifçe titredi Allen. Her zamanki gibi, ona söylediklerinden bir gıdım bile etkilenmemiş gibi görünen Claire, alışıldık bir biçimde başlamıştı aşağılayıcı sözlerine. Kendine neden tekrar acı çektirmek istediğini düşünmeye başladı Allen. Neden şimdi bu aptalı arkasında bırakıp defolup gitmiyordu? Lanet olsun, ne zamandan beri aşka inanıyordu? Kendini kaptırdığı bu girdaptan tek çıkış yolu şimdi çıkıp gitmekti. Ama o kararı verdiği anda bile, Claire'in nefretle dolu bakışlarına başka bir duygu, bir parlaklık yerleşmeye başlamıştı sanki. Pek de sağlıklı gibi görünmeyen bir parlaklık... 'Hmm...Demek ki aptal kurt-' qia'nın duraksadığını görünce afallamıştı. Onu tanıdığı süre boyunca, nefretini ve öfkesini kusarken bir kere bile teklediğini görmemişti genç kadının. 'akıllanma-' Burada bir yanlışlık vardı. İlk duraksama kolayca geçiştirilebilecek bir şey olabilirdi, ama bunun tesadüf olmadığını anlamaya başlamıştı Allen. Yumruk halinde tuttuğu eli biraz gevşedi, hislerinin değişmeye başlamasının ağırlığıyla gözlerini kapattı. 'ya başlamış ve ge-' Sanki bir şeyden kendisini korumaya çalışıyormuş gibi çenesi kaskatı kesilmişti Claire'in. Belki de gerçekten aklını yitirmeye başlamıştı. Bilemiyordu. Böyle bir durumda tam da çekip gitme vakti değil miydi şu an? Kendini kontrol edemeyen insanlarla uğraşmak için hiç sabrı olmamıştı oldum olası. Dağılmaya başlayan zihninden, on dört yıl öncesine ait görüntüler geçmeye başladı kesik kesik. Ebeveynlerinin görüntüsü, yüzünü acı dolu bir hisle ve tiksintiyle buruşturmasına neden oldu. 'lip hesap soru-' Yapamıyordu. Lanet olsun. qia karşısında anlaşılamaz bir nedenden dolayı, anlaşılamaz bir şekilde çözülürken ayakları geri geri gidip kapıyı bulmayı reddediyordu. Karşısındakinin sevdiği kadın olup olmadığından da emin olamıyordu artık. Sanki yerine çok farklı biri gelmişti, sanki bir şey onun zihnini ve bedenini kontrolü altına almış gibiydi. Bu düşünce ona bir yandan eğlenceli gelse de, onu bu şekilde görmeye dayanamıyordu Allen. Alışamıyordu. Artık iyice gevşemiş olan elini tedirgin bir kararlılıkla qia'ya doğru uzattı. 'Claire...' 'yor! - KES ARTIK!!! ' Eli havada donup kaldı. İçinden küçük, incecik bir ses, Claire'in bu sözleri farklı bir hırsla, farklı bir kararlılıkla söylediği konusunda ısrar etse de, daha baskın bir gürleme, başka ne olmasını beklediğini, budalanın teki olduğunu savunuyordu. Nitekim biraz sonra qia da ikinci sesi doğrulayacak kelimeleri dudaklarının arasından bırakıverdi. 'Zayıfsın Allen! Asla kazanamayacaksın!' Budala... Budala. Budala! Kime tepki verdiğinden emin değildi, ama bir kez daha yumruk yaptığı elini, bütün sinirini bir anda salıyormuş gibi delicesine çıkan bir haykırışla birlikte duvara geçirdiğinde, Allen sınırına dayandığını hissediyordu. Bundan daha fazlasını yapamazdı. Devam ederse tek zarar görecek kişi kendisi olacaktı yine. Bundan artık çok sıkılmıştı. Bir süre sessiz kaldıktan sonra suçlayıcı ve kin dolu bakışlarını qia'ya çevirdi tekrar. Gidecekse de bunu, bu küçük aptalın canını acıtmadan yapmayacaktı. qia bunu ona borçluydu. İntikamını ilk defa fiziksel değil, sözlerle almak için ağzını açtığında sesi titreyerek çıkıyordu. Bu titremeye neden olan duyguya ad koyamıyordu Allen. Öfke, çılgınlık... Bir parça da üzüntü belki de. Emin olamıyordu. Artık olmak da istemiyordu. 'Ne oldu qia, muggle savunucusu sevgilinin altına yattığında kulağına iyiliğinin gücünü mü üfledi? Seni becerirken muggle'ların stillerini mi kullandı?' Bağırmak isterken fısıltı halinde çıkmıştı sesi. Belki de artık sesini bağırarak duyuramayacağının farkına varmıştı. Pes etme noktasındaydı. Bunun acısını ondan çıkarmak istiyormuşçasına, zehir zemberek bir ses tonuyla devam etti. 'Söylesene aptal çok merak ediyorum, gerçekten bu kadar değişmeni sağlayan o adam mıydı yoksa sen hep zayıftın da bunu saklamak içinmi saldırıyodun sağa sola?' Claire'i en iyi ve en etkili bu şekilde yaralayabileceğini biliyordu, bu yüzden elindeki en son silah olarak kullanıyordu şimdi sözlerini. İçinden bir şeyleri parçalamak geçerken, sözlerini tamamlamasına yetecek kadar zaman kazanmak için duvarda gezdirdi elini. 'Şimdi sen evlenmekte istersin ha? Bir de çocuk yaparsınız. Muggle savunucusu kocan ve minik kanı bozuk veledin olur! Düşünsene tam sana göre herşey.' Artık söylediklerini kontrol edip edemediğinden emin değildi. Daha çok ağzına gelenleri, içindeki yangını biraz olsun dışarıya vurmak istiyormuşçasına savuruyormuş gibiydi. 'Söylesene neden beni istemedin, ha Claire? Ben yeterince duygusal olamadım mı? Eğer kalbine giden yolun bir bulanıkla ölüm yiyenlerin arasına girmek olduğunu bilseydim senin yatağına asla girmezdim pis kanı bozuk!' Zehrini içinden tamamen attığına emin olduktan sonra o siniriyle yere tükürdü.
| |
| | | Claire Trisha Bullock Seherbaz
Mesaj Sayısı : 288 Lakap : ' qia ' Kayıt tarihi : 28/08/09
Rp Puanı Rp Puanı: (100/100)
| Konu: Geri: Claire'ın Odası Paz Haz. 27, 2010 1:26 am | |
| 'Ne oldu qia, muggle savunucusu sevgilinin altına yattığında kulağına iyiliğinin gücünü mü üfledi? Seni becerirken muggle'ların stillerini mi kullandı?' Genç kadın Allen'ın öfkesinin büyüklüğünü görüyor ve söylediklerininin asıl nedeninin bu olduğunu da adı gibi biliyordu. Ama qia buna rağmen yaşadığı şokun çehresine yapışmasına engel olamıyordu. Ve bir süredir duyduğu seslerin ağırlığını tekrar ortaya koymasının da hiç yardımcı olduğu söylenemezdi şu anki duruma. Allen duraksadığında başka bir ses kulaklarında çınlamaya başlamıştı. 'Söylesene Claire... Kanı bozuk sevgilin için bunu yapar mısın? Onun için masum annecik olur musun? Söylesene...' Sahipsiz ses konuşmayı bıraktığında Claire oldugu yerde kalakalmıştı zaten. Düşünemiyordu, konuşamıyordu, kımıldayamıyordu. Ama kurtadam tekrar aralamıştı dudaklarını. 'Söylesene aptal çok merak ediyorum, gerçekten bu kadar değişmeni sağlayan o adam mıydı yoksa sen hep zayıftın da bunu saklamak için mi saldırıyordun sağa sola?' Doğru muydu yoksa bu? Değişmiş miydi Claire? Hayır... bu olamazdı! Zayıflık mı? Bunu saklamak istemek mi? Hayır - bunlar deli saçmasıydı şüphesiz... Genç cadının vücudu kontrolsüzce titremeye başlamıştı artık. Duyduklarına değildi bu tepkiler sanki... sanki asıl tepkisi bunları yüksek sesle başkasının ona söylemesineydi. Özellikle o başkası Allen olunca herşey daha da zorlaşıyordu. Kaç gündür uykularını kaçıran aptal sorular, aslında qia'nın düşündüğü kadar boş değil miydi gerçekten de? Hayır. Bunun olma ihtimali yoktu. 'Şimdi sen evlenmek de istersin ha? Bir de çocuk yaparsınız. Muggle savunucusu kocan ve minik kanı bozuk veledin olur! Düşünsene tam sana göre herşey.' Allen ilk defa istediğini almıştı son söyledikleri sayesinde. İlk defa Claire'i gerçekten canevinden vurmuştu ve bunun farkında bile değildi. Claire yüzünün rengi çekilirken ifadesizce baktı kurtadama. 'Küçük kanı bozuk veledin Claire! Söylesene O'na... Karnında kanıbozuk herifin piçini taşıdığını söylesene!' Genç kadın artık kontrolünü tamamen kaybettiğini hissetmeye başlamıştı ki Allen yine içindeki zehri sözcüklere saçmaya ve qia'yı daha da zora sokmaya başladı. 'Söylesene neden beni istemedin, ha Claire? Ben yeterince duygusal olamadım mı? Eğer kalbine giden yolun bir bulanıkla ölüm yiyenlerin arasına girmek olduğunu bilseydim senin yatağına asla girmezdim pis kanı bozuk!' Claire başını ellerinin arasına alıp gözlerini yumdu şaşkınlık ve korkuyla. Korkuyla mı? Korku mu? Hissettiği şey korku muydu gerçekten de? Yoksa genç kadın önüne koyulan tabuları isimlendirirken, sırf inkar etmek için asıl hissettiklerini, kullandığı kelimeleri özenle mi seçiyordu? Ya eğer öyleyse kendinden bile sakladığı şeyin adı neydi? 'Annecik ne hissediyor? Annecik korkak sürtüğün biri!' Claire düşüncelerini bir hamleyle aklının derinliklerine savuştururken hışımla kalktı yerinden ve sesin kaynağını aramaya başladı -bulamayacağını bilse de. Ama bulmuştu! Karşısında dikilen saydam siluet şokla gerilemesine neden olmuştu. Gerçek değildi bu... ama hayal gibi de değildi. Genç cadı bakışlarını yere devirip odanın içinde deli gibi dolanmaya başladı. Allen'ın varlığını unutmuştu o anda. Sanki hiç kimse, hiçbir şey yoktu şimdi... Derin bir sessizlik... Ve sessizliği kulak tırmalayan kahkahalarıyla bozan saydam siluet... Hayal gücü qia'ya oyun oynuyor olmalıydı... Bunun başka açıklaması olamazdı... 'Söylesene Claire kanı bozuk veledinin adını ne koyacaksın?' Saydam siluet Claire'i gölgesi gibi takip ediyor ve sürekli konuşuyordu. qia delirmiş gibiydi artık. Kendi kendine mırıldanıyor ve istemsizce titreyen, kasılan vücudunun kontrolünü tamamiyle yitiriyordu. Tek elini saçlarına dolamış, diğer eliniyse boynunda gezdiriyor ve kasılan parmaklarını kendi derisine batırıyordu. İnce şeritlerden kan süzülüyordu ama genç cadı ne yaptığının farkında değil gibiydi. 'Annecik!' Genç kadın artık sanrılarının söylediklerini bile duyamıyordu. Kendiyle başbaşaydı şimdi. Kendisiyle kavga ediyordu, kendisine kızıyordu, kendisine direniyordu, kendisinden korkuyordu ve acıyordu... 'Zavallı qia'cık!' Odanın içinde tur atmayı bırakıp kontrolsüzce bağırmıştı genç cadı. 'Yeter! KES SESINI! Yeter!' 'Hayır!' Aldığı cevap çılgına çevirmişti Claire'i. Öfkeyle hırlayıp duvarlari yumruklamaya başladı. 'Sus artık SUS!' 'Hayır!' 'Yeter... sus...' 'Hayır.' Claire'in yorgun sözcükleri fısıltıya dönüşüp yok olmuşlardı. Zavallı mıydı gerçekten de? Bu kadar çaresiz miydi genç cadı? Bilmiyordu artık hiçbir şeyi. Savaşmaya çalışmaktan yorulmuştu artık... Bir türlü susturamadığı saydam siluet, çaresizliğinde kıvranan qia'yı daha da dibe çekiyordu yavaş yavaş... Hayır... genç cadı daha fazlasına tahammül edemezdi. Gururunu daha fazla ayaklar altına alamazdi. Ve... ve daha fazla acı çekmeye dayanamazdı... Çığlık çığlığa ağlamak isterken ölüm gibi sessizleşmek genç cadıya ağır geliyordu. Ölüm gibi sessizlesmek... Claire titreyen ayaklarını duvarın kenarında duran sehpaya doğru sürüdü. Sehpanın üzerinde duran vazoyu izledi bir kaç saniye. Herşeyi durdurmanın tek yolu bu olmalıydı: Vazgeçmek. Genç cadı hala saçlarına dolanmış olan elinin yardımıyla kafasını sol omzuna yaklaştırdı. Üzerindeki sabahlığı diğer eliyle yere savurdu ve açıkta kalan boynunda gezdirdi parmaklarını. Ardından derin bir nefes aldı, çok ani bir hareketle vazoyu kavrayıp duvara vurdu. Kırılan vazonun parçaları vücudunu kesikler içinde bırakırken Claire oralı olmamıştı bile.. Elinde sıkıca tuttuğu vazonun keskin parçasını gırtlağına dayadı ve gözlerini kapayıp mırıldandı... 'Susmak zorunda kalacaksın seni lanet sürtük...'
| |
| | | Allen Jacques Harth Kurtadam
Mesaj Sayısı : 154 Kayıt tarihi : 31/08/09
Rp Puanı Rp Puanı: (87/100)
| Konu: Geri: Claire'ın Odası Paz Haz. 27, 2010 2:46 am | |
| Öfkelenip bağırdığı, hatta terkedip gitmeyi düşündüğü cadının, onun o kadar lafından sonra sessiz sedasız onu izlemesi sersemletmişti Allen'ı. Sersemletmekten de öte... qia'nın bakışları o kadar duygusuz, o kadar... ruh gibiydi ki... Simsiyah gözlerinin içine bakarken tanıdığı, sevdiği qia'yı hiçbir yerde göremiyordu Allen. Ve bu onu, hiçbir şeyin korkutamadığı, korkutamayacağı kadar korkutuyordu. Claire sendeleyerek odada dolaşmaya başladığında Allen'ın aklına, onu bu kadar etkileyebilecek ve değiştirebilecek tek bir şey geliyordu. Tek bir kişi... Gözleri kısılırken göğsünün derinliklerinden gelen bir hırıltı boğazında can buldu. Bakanın asistanı iyilik budalası kımıl zararlısı, qia'yı bu hale getiren kişi olmalıydı. Claire'e sırf canını acıtmak için, gelişi güzel söylediği laflar geldi aklına. Genç cadının yaşamış olabileceği şeyleri düşünmeye zorlandıkça yüzünde bomboş, hissiz bir ifadenin donuklaşmaya başladığını hissetti. Gerçek... Söylediklerinin... düşündüklerinin... ne kadarı gerçek olabilirdi. Haykırışını önlemek istiyormuşçasına yutkundu, ama bunun pek işe yaradığı söylenemezdi. Tüm vücudu isyandaydı. Kalbi, beyni... qia... qia o herif yüzünden acı çekiyordu ve buna engel olamamıştı. Olamıyordu. Tek yapabildiği şey burada durarak Claire'in kendisine zarar vermesini izlemekti. Adeta nefesinin kesildiğini hissederek, ona arkasını dönmüş olan qia'ya doğru bir adım attı. Ne kadar yaklaşması gerektiğini bilmiyordu, emin değildi. Peki acaba yaklaşması mı gerekiyordu? qia sonunda ona vurabileceği en büyük darbeyi vurmamış mıydı? Kendini tutamadan güldü, bu aptal ona sülük muamelesi gösterirken, o kımıl zararlısının ona zarar vermesini nasıl engelleyecekti zaten? Claire, Allen'ın göremediği bir şeye karşı mücadele verirken Allen şu anda belki de tek şansının çekip gitmek olduğunu daha yeni idrak ediyordu. Uğraşamıyordu. Uğraşacak gücü kalmamıştı. qia'nın evlenebileceği, o kımıl zararlısıyla bir yuva kurmayı düşleyebileceği seçeneği, onda daha fazla savaşacak güç bırakmamıştı. Claire bundan sonra kesin olarak bakanın asistanını seçtiyse, seçimlerinin sonuçlarına katlanmak da ona kalıyordu. Allen'ın yapabileceği bir şey kalmamıştı. Bir şey yapmak istediğinden bile emin değildi. Ayakları yavaşça sürükledi onu kapıya doğru. Tam arkasına dönmüştü ki, qia'nın usulca mırıldandığını duydu. 'Susmak zorunda kalacaksın seni lanet sürtük...' Kadının ses tonundaki bir şey Allen'ın olduğu yerde mıhlanmış gibi kalmasına ve kafasını sesin geldiği yöne doğru döndürmesine neden olmuştu. Claire'i duvarın dibinde, üzerinde sadece geceliğiyle ve elinde kalın bir parça camla gördüğünde bir anda hayat durdu sanki. Zaten üstü başı kesik içinde kalmış olan genç kadının ne yapmaya çalışacağını anladığında başından aşağı kaynar sular döküldü adeta. Tamamen reflekssel bir biçimde ileri atıldı, gözü hiçbir şeyi görmüyordu. Cam parçasını qia'nın elinden almayı başarmış olsa da genç cadının boynunda ufak bir yara oluşmuştu. 'Claire, dur!' diye bağırdı elindeki cam parçasını yere atıp kadını kollarından tutarak. Onu kendine getirmek istermiş gibi sarstı ve gözlerine baktı. 'Dur, dur...' diye mırıldandı küçük bir çocuğa söylermiş gibi tane tane, başka bir şey yapmaya cesaret edemediği için sadece genç cadının gözlerine bakmakla yetiniyordu. | |
| | | Claire Trisha Bullock Seherbaz
Mesaj Sayısı : 288 Lakap : ' qia ' Kayıt tarihi : 28/08/09
Rp Puanı Rp Puanı: (100/100)
| Konu: Geri: Claire'ın Odası Paz Haz. 27, 2010 4:49 am | |
| 'Claire, dur!' Allen'ın sesi kulaklarında çınlarken, sımsıkı yumduğu gözlerini yavaş yavaş araladı. Ruhunu parçalara bölen acısı, gözyaşlarına sıçramıştı usulca. Yüzünü yalayan karmaşası, gecenin karanlığına karışıyor ve genç kadının titrek dudaklarından pervasızca dökülüyordu şimdi. 'Bırak beni...' Allen'a dikti bakışlarını. Claire bir an tüm çaresizlikten sıyrılıp, yüzünü yalayan öfkenin kontrolüne bıraktı tüm bedenini. 'Asamı ver Allen!' Genç cadı kurdun tepkisizliğiyle iyiden iyiye çılgına dönmüştü. 'Lanet olsun asamı ver bana!' 'Claire, hayır...' Genç adam usulca ama geri adım atmayacağını oldukça açık şekilde sergileyen kararlı bir tınıyla cevap vermişti qia'ya. Direnmek, üstelemek, bağırıp çağırmak istiyordu ama tek yapabildiği susmaktı... Düşüncelerinin soğukluğuna bıraktı bedenini ve çaresizliğini doldurduğu bakışlarını Allen'ın üstünde sabitledi. Karanlıktı şimdi her şey. Sanki yalnızlığına tutunmuştu tüm yalanları. Yalan mı? Bunca sızı, acı hepsi koca bir yalan mıydı? Kendini kandırması, öfkesine gizlediği sessiz çığlıkları. Çaresizliğinin hüneri değil miydi tutunamayışları? Korkusu kaybetmek miydi sahip olduklarını? Ne vardı ki elinde yarım yamalak bir kaç anıdan başka? Ruhuna dokunan tek şey kimsesiz gözyaşlarıyken, neden yalnızlığında boğdukları acısıydı? Cezasıydı bu genç cadının. Canını yaktığını bile bile kucak açmıştı tüm yok oluşlara. Parçası olmuştu onca isyanın. Ve bile bile sıkıca sarıldığı nefretiyle avutmuştu aynada gördüğü yabancıyı. Evet... Yabancıydı artık soluduğu nefes. Nefretle kıstı gözlerini Claire. Kimeydi bunca sitem? Suçluyu hep başka bedenlerde ararken, arkasında bıraktığı tatlı tınıları... Nerdeydi şimdi? Claire gözyaşları yanaklarını yalarken duyulur duyulmaz bir sesle 'Ben... Yapamıyo-' . Ama artık konuşamıyordu, sesi çatlamış ve hıçkırıkları arasında yok olmuştu. Dizlerinin bağı çözülmüştü artık. Bedeni ağır geliyor ve taşıyamıyordu genç cadıyı. Halsizce bıraktı vücudunu rüzgara. Ne adım atmaya gücü kalmıştı ne de anlama çabası. Kaçamıyordu artık. İçine doldurduğu kimsesiz yakarışları, tüm zaaflarını avuçlarına doldurup geceyi kaplıyordu. Artık çırılçıplaktı bastırdığı korkuları. Ruhundan sıyrılıp karşısına dikilmişti onca acı. Pişmanlığı bugüne değil yarına dairdi artık. Arkasında bırakmak istediği benliği, peşine takılmış, acımasızca gardını alırken; genç cadı saydamlaşıyordu git gide. Tanımadığı kalbi tüm kırgınlığını yüzüne vururken ne yapabilirdi ki? Elinden ne gelirdi vazgeçmekten başka? Yüzleşemediğindendi şimdi kahroluşu. Yavaşça dönmeye başlayan karanlığa, buğulanan gözlerle baktı. İstemsizce kendini bırakan bedenine artık hükmedemiyordu. Hafif bir rüzgar... Ağır ağır kapanan gözleri ve tüm içtenliğiyle dudaklarından dökülen son çaresizliği... 'Öldür beni...'
| |
| | | Allen Jacques Harth Kurtadam
Mesaj Sayısı : 154 Kayıt tarihi : 31/08/09
Rp Puanı Rp Puanı: (87/100)
| Konu: Geri: Claire'ın Odası Paz Haz. 27, 2010 8:08 am | |
| Sevdiği kadın gözlerinin önünde can çekişirken bir şey yapamamanın ağırlığı çökmüştü Allen'ın benliğine. qia'nın ağladığını daha önce hiç görmemişti. Genç kadın bunu farketmiyor, hatta umursamıyor olsa bile, gözyaşları sadece kendisinin canını acıtarak süzülüp gitmiyordu. Daha buraya gelmeden önce Claire'in canını yakmayı, ona zarar vermeyi düşünmüş olan Allen, öyle bir durumda en büyük hasarı kendisinin göreceğini daha yeni anlıyordu. Farkında olmadan, bu eşikten adımını attığı andan itibaren kaderini mühürlemiş, her zaman böbürlendiği sert, kararlı ve kendini beğenmiş yapısını arkasında bırakmıştı. Daha başından bu kararı vermişken şimdi isyan bayrağını çekmek anlamsız görünüyordu. Daha ağır bir tepkiden korktuğu için usulcaö kırmamak istermişçesine reddetmişti qia'nın asasıyla ilgili talebini. Elinde sihri yansıtabileceği bir araç olmadan bile çevresine ve kendisine bu derecede zarar verebilen bir insanın, asası olursa ne yapabileceğini düşünmek istemiyordu. 'Ben... Yapamıyo-' Claire yere çökerken, sanki o da minik iplerle ona bağlıymış gibi, aynı anda yere diz çöktü Allen. Belki de, bunu ne kadar inkar etse de gerçekten bağlıydı kadına. Zoraki bir bağlılık olmasına da gerek yoktu. Şu anda Claire istediği için burda değildi. Burda kalması gerektiğine inandığı için buradaydı. qia'nın kollarını kavramış olan elleri yavaşça, şu anda kırılgan bir durumda olan cadıyı ürkütmek istemiyormuşçasına onun ellerine doğru indi. qia'dan ters bir tepki gelmediğini görünce orda durdu. Genç kadın herhangi bir tepki veremeyecek kadar yorgun ve bezgin görünüyordu gerçi, ve bu yüzden olsa gerek, Allen bu hissizliğin uzun sürmeyeceğini hatırlatma gereğini duydu kendinde. Ama gözleri ağlamaktan ve yorgunluktan şişmiş olan genç cadıda odakladığında bütün dikkatini, belki de sadece bu anı yaşaması gerektiğini düşünmeden edemiyordu. Gözleri yavaşça qia'nın yüzünden aşağı doğru kaydı ve boynunda durdu. Camın kestiği yer çok derin olmamasına rağmen hala kanıyordu. Beti benzi atmıştı qia'nın. Müdahele etmezse kan kaybının önlenemeyecek boyutlara geleceğinden endişelenen ve kadının kanıyla karışan kokusunu iştah açıcı bulmak üzere olan Allen, bu düşünceleri kafasından hırsla attı ve asasını çıkardı tekrar. O sırada qia kanını donduracak bir istekte bulunmuştu. 'Öldür beni...' Artık acıyı duymak istemiyor olduğu için kendinden vazgeçmeye bu kadar hazırdı demek. Tarif edemediği bir hüzün kapladı Allen'ın benliğini, ve yüz ifadesinde şekil buldu. Claire'in bunu göremeyecek halde olduğunu bilmek biraz rahatlatıyordu onu. 'Yapamam...' diye fısıldayabildi sadece. Bu kelimelerden daha fazlasını vücuda getirebilecek gücü kalmamıştı. İç geçirdi ve asayı yaraya doğrultarak büyülü sözleri mırıldandı. Normalde acı veren bir kişiliğe sahipken, şimdi, hem de nefret etmesi gereken bir insanı iyileştirmeye çalışması acınası bir ironi oluşturarak baskı yaratıyordu beyninde. qia'nın yüzünü buruşturduğunu görünce beynini yokladı daha az acıtacak bir büyü olup olmadığı hakkında. Aklına bir şey gelmiyordu. Büyüyü bir kez daha yapınca yara kapanmıştı. Asasını tutan kolunu yavaşça yere indirdi ve diğer elini kaldırarak hafif, tüy gibi dokunuşlarla gözyaşlarını sildi qia'nın. Sonra eli, neredeyse otomatik bir şekilde, yanaklarından saçlarına doğru kaydı genç kadının. Kömür karası saçlarına... Yavaşça, dokunmaya kıyamıyormuşçasına okşadı qia'nın saçlarını. Ne kadar süre öyle durduklarından emin olamıyordu. Sanki zaman durmuş, ikisini içine hapsetmiş gibiydi. Sanki daha saatlerce orada kalabilirmiş gibi hissediyordu kendini. Ama içinde tekrar filizlenmeye başlamış olan sıkıntı, şu kısacık zamanda yaşadığı huzuru bile zehir edebilecek bir seviyedeydi. Beyninin hala mantıklı düşünebilen unun uzun sürmeyeceğinin bilincindeydi, her an olumsuz bir hareketle karşılaşabileceğini düşünerek tetikte bekliyordu. qia şu anda ne kadar savunmasız, küçük bir çocuk gibi görünse de, oldukça güçlü biriydi ve bu durumdan kurtulması fazla uzun sürmeyecekti. Her ne kadar güçlü qia durmadan onun canını acıtsa da, Allen uzun sürmemesini diliyordu içten içe. Bu yüzden belki de kararında bırakmak en iyisiydi. qia'nın saçlarını okşayan eli yavaşlayarak durdu ve tekrar kucağına kaydı. Tek dizinin üstüne geçti, bir an durdu, ve kendine engel olamayarak qia'nın başının tepesini öptü. Ondan hala bir tepki gelmediğini görmek orda biraz duraklamasına neden oldu. Belki de son anların tadını çıkarmak istiyordu. Bilemiyordu. Dudaklarını çektiğinde, genç kadının saçlarına doğru, 'Biraz uyuman lazım. İyi gelecektir.' diye fısıldadı. Sonra qia'yı kucağına aldı ve büyük yatağa doğru ilerlemeye başladı. Gözlerini cadının yüzünden ayıramıyordu bir türlü. Genç kadının bakışlarının anlamsız, boş boş olmasına dua etti o anda. Kurtun yüzünde oluşan yumuşak ifadeyi görmemesi ikisi açısından da çok iyi bir şeydi. Claire'i nazikçe yatağına yatırdıktan sonra birkaç dakika onu izlemeye devam etti, yine kötü bir şey yapmaya kalkışırsa onu durdurabileceği gerçeğini hatırlatarak avutmaya çalışıyordu kendini. Ama asıl neden çok farklıydı. qia onda bağımlılık yaratmaya başlamıştı. Ona o kadar bağlanmıştı ki, bunun kendine zarar verdiğini bile bile yine de kopamıyordu ondan. Sürekli geri dönmesinin nedeni buydu. Eline geçen her fırsatta övündüğü gururunu, bu cadı önünde gözünü kırpmadan yere sermesinin nedeni de. Kimi kandırıyordu ki? Neleri düşünerek geldiği malikaneden, yine neleri düşünerek çıkıyor olacaktı. qia asla kazanamayacağı bir oyundu onun için. Oyunun nasıl oynanacağını öğrenebileceği bir el kitabı yoktu. Gökyüzünün koyu mavisinin yavaş yavaş dağılarak açılmaya başladığını farkedince bir kez daha iç geçirdi ve önündeki karaltıya bakarak mırıldandı. 'Şimdi gitmem gerekiyor, qia. Dinlen biraz. Bana ihtiyacın olursa yanında olacağım. Bana güvenebilirsin.' Bu sözleri ilk defa içtenlikle söylemek onu hem biraz şaşırtmış, hem de rahatlatmıştı. Son bir kez sevdiği kadına baktıktan sonra kapıya doğru ilerlemek için arkasını döndü. | |
| | | Claire Trisha Bullock Seherbaz
Mesaj Sayısı : 288 Lakap : ' qia ' Kayıt tarihi : 28/08/09
Rp Puanı Rp Puanı: (100/100)
| Konu: Geri: Claire'ın Odası Paz Haz. 27, 2010 6:47 pm | |
| 'Gitme... benimle kal.' Genç cadı ona sırtını dönen adamın kolunu kavramıştı mecalsiz elleriyle ve sesindeki tınıya doldurmuştu kabullenemediği yalnızlığı. 'Yalnız bırakma beni bu gece...' Sözleri gururunu yerden yere vuracak kadar samimiydi ilk defa. Ama doğruydu bu; kendisiyle baş başa kalmak istemiyordu bu gece. Yalnızın koynunda can çekişen düşüncelerine, asla teselli vermeyecek olan mantığı bu olanların hepsini inatla reddederken ve gözyaşları yanaklarında keskin yaralar bırakırken, acısının hayaletine sarılıp, yüzleşmek istemiyordu kalbiyle. Ne olmuştu böyle? Claire nasıl gelmişti bu noktaya? Neler için savaş verirken, şimdi nelerin sancısıyla yerle bir oluyordu tutundukları? Ve en acısı; neden durduracak gücü bulamıyordu kendinde? Bu kadar mı zayıftı genç cadı? Daha önce varlığından bile haberdar olmadığı kalbi, tüm hırsını yükleyip omuzlarına karşısına dikilince, neden sadece izlemişti? Bitsin dedikçe daha da karmaşıklaşırken her şey, neden çabalamamıştı engel olmak için? Sorgulamadan kabullendiği sevgisi, sahip olduğu her şeyi bir bir saydamlaştırırken neden sadece susmuştu? Susmak... O kadar çok susmuştu ki son zamanlarda. Ama zaten denenmemiş miydi tüm yolları? Deli gibi savaşmamıydı kendisiyle? Devam edebileceğinden emin olmadığı halde yürümemiş miydi onca zaman? Arada tökezlese bile, yürümüyor muydu hala? Ve bedeni inatla çaresizliğe sokulurken, hisleri genç kadına ihanet edercesine sıkıca tutunurken çığlıklarına; susmamış mıydı? Ve susmuyor muydu hala? Oysa anlatacak bir çok şey varken, kaçışları çözüm olmak istercesine yakasına yapışınca, yalnızlığa teslim olup kelimelere küsmemiş miydi? Oysa nefretiydi mesken tutan ruhunu hep. Acımasızlığı tüm tabuları yıkıp, tiksindiği tebessümleri yerle bir ederken; çehresini yalayan doyumsuzluk nerdeydi şimdi? Daima küçümsediği, o zavallı kanı bozuklar gibi mi olmaya başlamıştı yoksa? Kızdığı, aşağıladığı o kadar insandan farkı yok muydu artık gerçektende? Genç kadın düşüncelerine acıyla gülümsedi; kızdıkları kadar oda insandı işte... Kabullenmekten ne kadar kaçarsa kaçsın, gerçek tüm soğukluğunu doldurup avuçlarına dikilmişti karşısına şimdi! Aşıktı genç kadın... Ve en başından beri hep biliyordu; asla galip ayrılamayacaktı bu savaştan. İlk defa zayıf düşmüştü belki de... İlk yenilgisiydi bu. Ama bu sondan kaçmak için olağanca gücüyle direnmemiş miydi nefesine? Tüketmemiş miydi yorgunluğu? Komik! Evet, evet... Bu yaşadıkları kötü bir kabus olmalıydı. Bunun başka bir açıklaması olamazdı ki... Birazdan sabah olacaktı ve gözlerini açtığında, asla gerçek olmasına izin vermeyeceği kabusuna lanetler savurarak fırlayacaktı yatağından. Evet, böyle olmalıydı! Lanet olsun, ya gerçekse? Ya gerçekten bu kadar çaresiz kaldıysa? O zaman ne yapacaktı? Yalnızlığı ilk kez ağır gelirken omuzlarına, nasıl devam edecekti nefes almaya? İnandığı ne varsa ihanet ediyordu hepsine! Bunu bile bile nasıl söküp atacaktı hislerini? Yorulmuştu artık... Belki de yine susmalıydı... Evet, yapılabilecek tek şey buydu. Ama ya bir gün vazgeçmekten de yorulursa? O zaman ne yapacaktı Claire? Oluruna mı bırakacaktı yaşanmışlıkları? Ya artık anladıysa? Geçmeyecekse bu kalp sancısı? O zaman ne olacaktı? Genç kadın korkularına direnen nefretinin fısıltılarına kulak verdi usulca... İşte o zaman inadına sataşacaktı hayata! İnadına tutunacaktı acısına! İnadına kanayacaktı! Ha belki kapanmayacaktı açtığı yara. Ama alışacaktı zamanla... Ve bu kadarı kime yetmemişti ki? Yetecekti genç cadıya da! Sonra tekrar 'kendisi' olacaktı. Şimdi yabancıydı acısı, çaresizliği... Ama geçecekti sonunda. Ama şuan... beklemekten başka yapılabilecek hiçbir şey yoktu... Genç kadın düşüncelerinin ağırlığı altında ezilirken son kez araladı dudaklarını. 'Beni bana bırakma bu gece...'
| |
| | | Allen Jacques Harth Kurtadam
Mesaj Sayısı : 154 Kayıt tarihi : 31/08/09
Rp Puanı Rp Puanı: (87/100)
| Konu: Geri: Claire'ın Odası Ptsi Haz. 28, 2010 8:12 pm | |
| 'Beni bana bırakma bu gece...' Claire'in dudağından mecalsizce dökülen iki kelimeyle olduğu yerde çakılıp kalmıştı bir anda. Hangi tarafına söz geçirmesi gerektiğini bilemiyordu; hala şansı varken çekip gitmesi gerektiğini söyleyen beynine mi, sevdiği kadını böyle bırakmaması gerektiğini ve bırakamayacağını söyleyen kalbine mi. Vücudu da bu savaşın sonucunu bekliyordu inatla, bütün kasları, sinirleri hareket etmeyi bırakmıştı. qia'nın kolunu sımsıkı tutan elinin titrediğini farkettiği anda, vücudundaki katılık da yavaş yavaş çözülmeye başlamıştı. Gözlerini kapattı, kolunu qia'nın kavrayışından kurtardı ve kadının elini tuttu. 'Tamam. Gitmiyorum hiçbir yere.' Başını yavaşça, bu anın bozulmasını istemiyormuş gibi genç kadına çevirdiğinde beyni çoktan sürgüne çıkmıştı bile. Claire yavaşça yana kayıp ona yer açtığında, sanki birisi onu uzaktan kumandayla yönetiyormuşçasına otomatik hareketlerle yatağa uzandı. Kolları sıkıca sardı genç cadıyı, sanki bırakırsa kaybolup gideceğinden endişeleniyor gibiydi. Claire ona doğru usulca biraz daha sokulurken iç geçiren Allen kokusunu doya doya içine çekti, zihninde iyice yer edinmesini istiyordu. Tekrar ayrılmaları gerektiğinde, Claire tekrar eski qia olduğunda sadece bu gecenin anısının ve bu kokunun onu avutabileceğini biliyordu çünkü. Bu, zaten sarhoş olan benliğini iyiden iyiye uyuşturmuştu. Nefesinin kesildiğini hissederken o tatlı mayhoşlukla gözlerini kapattı ve karmakarışık olan hisleri tek ve basit bir cümlede hayat buldu. 'Seni seviyorum...' | |
| | | Claire Trisha Bullock Seherbaz
Mesaj Sayısı : 288 Lakap : ' qia ' Kayıt tarihi : 28/08/09
Rp Puanı Rp Puanı: (100/100)
| Konu: Geri: Claire'ın Odası Salı Haz. 29, 2010 3:35 am | |
| Genç kadın yanında uzanan adamın göğsüne yasladı başını ve usulca yumdu gözlerini. Garip bir hüzün dalgalanıyordu şimdi çehresinde. Bundan sonra ne olacağını düşünüyordu ve bu her şeyi gölgede bırakıyordu. Farkındaydı Claire; hiç hissedilmemesi gerekenlerdi tüm ruhunu saranlar. Düşüncelerinin durgunluğunu atamıyordu üzerinden. Kafası o kadar karışmıştı ki… Ne yapacağını bilmiyordu ilk defa. İlk defa tereddüt etmişti yapacakları için. İlk pişmanlığıydı şimdi kalbini boğan. Ve ilk defa pişmanlığından böylesine zevk almıştı elbette. Ne yapacaktı şimdi? Tek istediği intikamını almakken, kalbine saplanan da neyin nesiydi böyle? Ah… elbette aşk. Peki ya pişmanlık? Bu sızı nedendi yaşananlar aşksa? Emin olamamak içini kemiriyordu. Ale'i daha tanımıyorduki… Neden ona karşı koyamıyordu? Her zaman hayata olan öfkesi şimdi kendineydi şüphesiz. Ve Ale'e elbette… Aşık olduğu adama, bu kadar savunmasız bıraktığı için kızıyordu Claire. İlk defa bu kadar yorgundu bedeni. İlk defa böyle savunmasız… Tüm gardını indirmişti ve yalnızlığı hissetti sızı gibi. Yalnızlık ilk kez ağır gelmişti omuzlarına. Tek bildiği şeyse, imkansızlığa rağmen ruhuna dokunan o adamı deli gibi sevdiğiydi. İmkansızlık... Ale'le asla olamayacağının bilincindeydi genç kadın. Ama aptal kalbi, onu dinlemiyorduki! İlk defa imkansızlığa takıldı tüm umutları. Soğuk rüzgar gibi yüzüne vurdu düşünceleri tüm gerçekliğiyle.Ne olmuştu o sert cadıya? Yoksa tiksindiği onca insan gibi mi oluyordu? Bunu düşünmek bile irkilmesini sağlamıştı tüm vücudunun. Gözlerini usulca yumdu ve Ale'in siluetini yapıştırdı hayaline. Herşeye rağmen kalbini susturamamıştı Claire. Tüm kafa karışıklığı, pişmanlıklar... Yetmemişti kalbinin heyecanını bastırmaya... 'Seni seviyorum.' Düşüncelerinden sıyrılmasına sağlayan şeyse Allen'ın fısıltısı olmuştu. Genç kadın usulca kaldırdı kafasını. Allen'ın anlına yasladı anlını ve fısıldayarak konuştu, 'Biliyorum...' Normalde bunu bir malzeme olarak görür ve kurtadamın canını yakmak için acımasızca kullanırdı. Ama şuan istediği tek şey, güvenebileceği bir omuzda huzur bulmaktı. Ve Claire bugüne kadar asla farkına varmadığı birşeye odaklandı ilk defa; sorgusuz sualsiz onun her zaman yanında olan, üstelik genç cadının tüm umursamazlığına ve ona yaptığı herşeye rağmen, onu hiç terk etmeyen tek kişiydi Allen. Hiçbir zaman önemsememişti kurdu. Ama buna rağmen -kendine bile itiraf etmekte zorlansada- şuan tutunabileceği tek şey kurdun varlığıydı. Usulca araladı dudaklarını ve genç adamın dudaklarıyla birleştirdi. Biliyordu Claire, toparlandığı zaman bu geceyi hiç yaşanmamış gibi sayacaktı şüphesiz. Ama buna rağmen kurda minnet dolu gözlerle baktı. Ki, Claire'ın hep yabancı olduğu birşeydi minnettarlık, nezaket, incelik... Genç kadın bu tarz şeylerden asla nasibini almamış, islah olmaz bir cadıydı normalde. Üstelik böyle olmayı seviyordu da. Ama şimdi, hiçbir şey normal değildiki... Düşüncelerine vurdumduymazca omuz silkip, kafasını tekrar Allen'ın göğsüne yasladı genç cadı ve duyulur duyulmaz bir sesle fısıldadı, günün ilk ışıkları odaya usulca süzülürken... 'Beni bana rağmen, gerçekten sevmeyi başardın ha sevgilim?'
| |
| | | Allen Jacques Harth Kurtadam
Mesaj Sayısı : 154 Kayıt tarihi : 31/08/09
Rp Puanı Rp Puanı: (87/100)
| Konu: Geri: Claire'ın Odası Çarş. Haz. 30, 2010 10:56 pm | |
| Claire'in ona karşı ilk, büyük ihtimalle son defa sarfedeceği sözleri, bedeninde sığınabileceği, yerleşebileceği bir yer bulmaya çalışırken Allen'ın kulaklarına çalınan sessiz gecelerin çığlıkları olmuştu sadece. İradesinin geride kalan son kırıntılarını kullanarak bu feryatı duymazdan gelirken, yüzüne her şeye inat bir sırıtmanın yerleşmesine engel olamamıştı. Gizlice yanına sokulan mayhoşluk tüm bedenini sarmalarken, kendini uykunun umarsız kollarına bıraktı rahatça. Kolları, sanki korkuyla oyuncak ayısına sarılan çocuklar gibi, kendini uykuya teslim etmiş olan genç cadının vücudunu kavradı sıkıca. Ancak kurtun içini titreten duygu korku değildi. Çok daha güzel, çok daha başka bir şeydi. Şarhoş edici bir şeydi neredeyse. Hala başını döndüren o hissin etkisi altındayken, onu artık duyamayacak durumda olan qia'ya doğru mırıldandı usulca. 'Sen benim ikinci lanetimsin...' Daha sözcüklerinin sonunu yakalayamadan eriyip gitmişti bilincine hapsolmuş olan görüntüler. Uyku ona hüküm giydirirken yüzünü biraz daha yaklaştırdı qia'nın saçlarına. Uyumadan önce hafızasına kazınan son hissin bu olmasını istiyordu. Güneşin taze ışınlarının çekingenlikle yüzünü yalamasıyla açtı gözlerini. Kısa bir süre için nerde olduğunu da, kollarının arasındaki karaltıya da anlam verememişti. Bir elini ovuşturmak için gözlerine götürüp derin bir nefes aldığında benliğini alev alev tutuşturan rayiha ciğerlerine dolunca bir anda gözleri açıldı. Şişelerin dibine vurduğu gecenin ertesinde gelen baş ağrısı dağılmaya başlarken parça parça sahneler geçti gözlerinin önünden. Birkaç kere hızlı hızlı gözlerini kırpıştırdı bunun gerçekliğini sorgulamak istiyormuşçasına. Ama aşık olduğu kadına doğru çevirirken bakışlarını, nasıl olup da inkar edebilirdi canını yakan gerçekleri? Süresi dolmuştu. Hayalinin çok ötesinde yaşadığı bu kısa zaman dilimi sona ermişti. İç geçirdi, kollarını yavaşça genç kadından çekerek doğruldu ve iki yanına dayadı. Başını biraz yana çevirerek qia'ya baktı. Hiçbir şeyden habersiz uyumaya devam ediyordu qia. İlk başta bunu böyle bırakmaya karar vererek bir an önce çıkmayı düşündü. Ama daha kapıya bir adım atamadan, bir şeyler onu geri çekmişti. Anlaşılamayan birkaç kelime mırıldanan Claire' e baktı tekrar. İradesinin zayıflığı bir kez daha, tıpkı bir yılanın zehri gibi onu sarmaya başladığında bir anda kendini yatağın kenarında buldu. Alev alev yanan dudakları, genç cadının soğuk ve pürüzsüz alnına değdi. Mırıltıları kesilen cadı gözlerini kırpıştırarak açtı. Kendini biraz geriye çeken Allen, kadına hafif bir gülümsemeyle baktı. Gözlerinde düşmanlık yoktu şu anda qia'nın. Sadece kendini beğenmişlik ve geri dönmeye başlamış olan üstünlük... Gülümsemesi biraz daha yüzüne yayılan Allen, dudaklarını genç kadının yanağına bastırdı bu sefer. Hissizliğinin, teslim oluşunun tadı duruyordu hala orada. Hafifçe yüzünü buruşturdu ve kontrol etmek istercesine ve adeta qia'yı kışkırtmaya yönelik bir güdüyle bu sefer genç cadının dudaklarına yönlendirdi tutkusunu. Claire'in engel olmadığını görünce, içgüdüsüne engel olamayarak bir elini onun boynuna koydu ve biraz daha sertçe öpmeye başladı. Dudaklarının altında, qia'nın öpücüğü hissizleşmeye başlamıştı. Bunu farkedince içine hem bir rahatlama, hem de bir hüzün yerleşti. Hafifçe sırıtarak geri çekti dudaklarını. qia'nın eski soğukluğunu bir parça da olsa kazanmış olan simsiyah gözlerine baktığında, kendini beğenmiş bir ifade vardı yüzünde. 'Görüşürüz, qia.' Başka bir şey söyleme gereğini duymamıştı. Hızlı adımlarla kapıya doğru yürürken zihninde beliren düşünce, onu keyiflendirmeye yetmişti. 'İşte benim qia'm...'
' Rp Bitmiştir..! '
| |
| | | | Claire'ın Odası | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|