Xealoth Stormrage Çatlak Kazan Sahibi
Mesaj Sayısı : 16 Kayıt tarihi : 30/06/10
Rp Puanı Rp Puanı: (97/100)
| Konu: Xealoth Stormrage Çarş. Haz. 30, 2010 3:42 am | |
| Xealoth Stormrage 28 - Spoiler:
Vasili, Rusya - Petersburg'da büyük annesiyle yaşamakta olan ufak bir çocuktu. Küçüklüğünde ekonomik koşulların son derece yetersizliği ve anne-baba sevgisinden mahrum kaldığı için oldukça sessiz, sıkılgan ve kendi halinde; kısacası zavallı bir çocuktu ama olayların akışı bunlarla sınırlı değildi. Beşinci yaş gününe iki gün kala hayattaki tek akrabası, ona değer veren tek kişi olan büyük annesi de ölünce çaresizlik tüm benliğini sardı ve tam anlamıyla o küçük yaşında dibe vurmuşluğu hissetti. Ancak kaderin oyunu bunlarla sınırlı değildi. Kendisini evlat edinen ailenin biraz tuhaf davrandığını ve bir şeylerden saklandığını düşünüyordu. Saklanılan şey ise büyük bir mafya çetesiydi. Bu çiftin katil olabileceği aklına bile gelmemişti. Çiftin Öldürdüğü kişiler ise: Rus Mafyasının önde gelen çete liderlerinden birinin akrabası idi. Ağır bir yük ama bu yükü omuzlamışlardı ve sonunun da ölüm olduğu kesindi. Vasili' in altıncı yaş gününde harika bir sürpriz ile ortaya çıktılar. Sürpriz ise Vasili' i neden evlatlık edindikleri ve aslında kim olduklarını anlatmaktı. Vasiliyi normal bir çift gibi görünebilmek için evlatlık edinmişlerdi. Eh Vasili 'de hediye beklemiyordu zaten. Bu küçük yaşında bile dışarıdaki işlerin tümü ona sırtlanmıştı. Parayı nereden mi buluyorlardı? Her ay kahverengi paltolu bir adam elinde bir paket ile geliyordu. Adamın yüzündeki şapka bütün yüzünü kaplayacak şekilde büyüktü. Bir gün Vasili anlamadığı bir şekilde evden kovuldu. Güneşin batımına doğru dışarıdaki sessizlik ve karanlıktan korkup eve dönmüştü. Eve döndüğünde ise gördüğü tek bir şey vardı, oda üvey anne ve üvey baba dediği kişilerin kanlar içinde yerde yattığı. Altı yaşındaki bir çocuk için üzülmek kavramı pek önemli olmayabilir. Altı yaşındaki bir çocuk her an her şeyden küçük bir mutluluk çıkartıp eğlenebilecek bir şey bulabilirdi. Eğlenmek Vasili' in yaşadıklarından pek de normal olmuyordu ancak şu anda gözlerinin önündeki tabloya üzüldüğünü pek söyleyemezdi ama korku ve telaş içindeydi. Ne yapmalı idi? Polis'e mi haber vermeli yoksa buralardan kaçıp gitmeli mi idi? İçeriden gelen sesleri ve loş ışık ardındaki gölgeyi gördü. Gölgedeki kişinin elinde bir bez vardı ve hem yüzünü hem de silahın kabzasını temizliyordu. İşte şimdi korku ve telaşına biraz daha eklendi. Küçük bir çocuktu ama yüz yüze gelseler onu da öldürmek zorunda kalırdı. Ya da adrese teslim iyi bir tehdit ama Vasili bunları düşünürken adam çoktan içeriden çıkmış ve Vasili ' ile karşı karşıya gelmişti. Adam beze sarmış olduğu tabancayı yere atmış idi. Bu durum Vasili 'i rahatlatmış ancak adam Vasili 'i görünce yerdeki silaha tekrar sarılmıştı. Bunu gören Vasili koşabildiği kadar hızlı bir şekilde Rusya'nın ara sokaklarına çıktı. Altı yaşındaki bir çocuk ne kadar hızlıysa Vasili' de o kadar hızlıydı. Altı yaşındaydı ama boyu çok uzun değildi. Bu yüzden saklanabilmeyi bir yetenek haline getirebilirdi. Kilo deseniz çıtı pıtı bir çocuktu, üflesen uçar misali… Arada bir arkasına bakıyor peşinden gelen adamın: ””ыдержали увеличение никогда вы не являетесь вероятным предметом отвратительным.”” ** Dur Artık Seni Lanet Olası Hiçbir Şey Yapmayacağım… ** Dediklerini duydu ancak bunları söyleyen biri neden koşarken adımlarını hızlandırsın. Ya ölecekti ya da tehdit yiyecekti ama Vasili bu ikisine de yakalanmak istemiyordu. Bu adamla hiç muhatap olmasa çok daha iyiydi. Sessizce koşuyor kalabalıkta saklanacak bir yerler arıyordu. Ortalık bu kalabalığa rağmen çok sessizdi. Hiç denecek kadar az değil ama gürültü çıkaracak kadarda değil. Sebebi ise belli idi: Buralarda çok dikkat çekersen sonucunda ya haraca bağlanırsın ya da istenileni yapmadığın için ölürsün. Anlaşılacağı kadarıyla burası Rus Mafyasının bölgesiydi. Bu küçük çocuktaki sessizliğin sebebi ise korkunun verdiği adrenalinin konuşmasını engellemesi idi. Sessizliğini koruyor ama koşmasını hiç yavaşlatmıyordu. Birkaç bina arasına girmeyi denedi ama arkadaki adamla aralarında pek fazla mesafe yoktu. Mesafeyi koruyan şey ise sadece Vasili’ in boyunun kısa olmasıydı. Bu sayede Vasili hızını koruyor adam ise yerlere bakıp çocuğu geçtim mi endişesiyle aranıyordu. Vasili bu sokağı iyi tanıyordu ne de olsa alış verişlerin hepsini o yapıyordu. Dışarıda gezmesi için buradan başka bir yere izin verilmiyordu. Koşuşunu hızlandırmaya çalışıyor ama gittikçe yorgunluğu artıyor ve soluklanması gerektiğini anlıyordu. Bu kadar mesafeyi koşmasındaki sebep ise yine korkunun verdiği adrenalin idi ama bu adrenalinde bir yere kadar değil mi? Koşmayı bırakması gerektiğini patlamak üzere olduğu dalağından anlamıştı. Sokağın bittiği yer burası idi. Köşeyi döndüğünde kaslı ve sert bir adam Vasili’ i omzundan tuttu ve yüzünde küçük bir tebessümle konuşmaya başladı: “ İngilizce biliyor musun evlat? Evlat sana diyorum, İngilizce? “ Çok hızlı ve Vasili’ in bilmediği bir dilde konuşulmuştu. Vasili kafasını hayır dercesine sallıyordu ama aslında adamın ne dediğini anlamıyordu. Oda anlamadığını belirtmek istiyordu. Vasili başını öne eğdi ve gözünden dökülen yaşlarla yeri izlemeye koyuldu. Yerdeki betona bakıyor gözlerinden akan yaşları silmek için elini kaldırmaya çalışıyordu ama karşısındaki adam Vasili’ in omuzlarını sıkıyor ve hareket etmemesini sağlıyordu. Adam gittikçe sinirleniyor ve Vasiliyi sarsıyordu. Adam sinirden nefes alamaz ve kızarmış hale gelmişti. Elini tam kaldırıp Vasili’ in suratına geçirecekken Vasili’ in kaçtığı adam sokaktan köşeyi döndüğünde Vasili ve adamı gördü. Vasili’ i kovalayan adam tam silahına el atmıştı ki kafasına yediği bir kurşunla yere serildi. Vasili hemen kafasını yerde yatan adama çevirdi. Çok korkuyor ve gözyaşları son sürat akmaya devam ediyordu. Önüne döndüğünde az önce Vasili’ i tutan ve sarsan adamın elinde tabancayı gördü. Tabancanın ateşiyle silahtan küçük bir duman huzmesi yükselmiş ve bir anda yok olmuştu. Tabancayı kullanan adam Vasili’ i kolundan tutup gittiği yöne çekmeye başladı. Kaldırımın üstünde hızla yürüyorlardı. Vasili’ i çeken adam silahı beline koydu ve kaldırımın sonuna geldiklerinde beraber beklemeye koyuldu. Yolun başında görülen siyah bir araba hızla kendilerine doğru geliyordu. Araba ani frenin lastik ve yol temasında çıkardığı kulak tırmalayıcı sesle durdu ve kapı açıldı. Adam Vasili’ i arka kısma fırlattı. Havada uçuşan bir toz gibi arka koltuğa uçtu. Deri koltuklara yüzü yapışmış ve hemen o anda adamın biri Vasili ’i düzeltmişti. Vasili kafasını kaldırıp arabadakilere baktı. Arabada direksiyon koltuğundaki adam kahkahayla gülmeye başlamış ve Vasili’ in anlamadığı bir dilden bir şeyler söylüyordu. Cümlesini bitirdikten sonra arabadakilerin hepsi kahkaha ile gülmeye başlamıştı. Şaşırmış ve korkar bir biçimde oturduğu yerde koltuğun arasına giren Vasili adamlara anlamsızca bakıyordu. Bütün herkesi sırayla süzüyor bellerindeki silaha bakıyordu. Yanındaki adam Vasili’ in yüzünü kendine çevirdi ve boğazına bakınmaya başlamasıyla onaylarcasına kafayı sallaması bir olmuştu. Vasili’ i bulan ve onu katilden kurtaran adam ön koltukta oturuyor ve yola çıkması için işaret ediyordu. Araba ani bir şekilde yola fırladı ve son sürat hızla yolda ilerlenmeye başladı. Vasili’ in boyu o kadar kısaydı ki ön camdan yolu göremiyordu. Korkudan dolayı kalkıp bakmaya cesaret edemiyordu da zaten. Araba çok hızlı bir şekilde sağ taraf döndü ve bir garajın içine girdi. Garajda bir yere park edildi ve arabadaki Vasili de onlarla birlikte olmak üzere herkes aşağıya indi. Vasiliyi kurtaran adam arkadaşına döndü ve konuşmaya başladı: “ Çocuk Rus. İngilizce bilmiyor. Ben ne dersem çevir.” Sert ve emir verircesine söylenmiş bir cümle idi. Anlaşılan bu adam diğerlerine söz geçirebilecek kadar üstleri idi. Adam onay beklemeden Vasili’ i kolundan tuttu ve karşısına çekti. Parmağını kaldırdı ve uyarırcasına salladı. Konuşmaya başlamadan önce arkadaşına döndü ve başıyla Vasili’ i işaret ederek konuşmaya başladı: “ Bak evlat! Senin hayatını kurtardım ve sen bana borçlusun. Bizler borcumuza sadık insanlarızdır. Borcumuzu ödemeye ve borcumuzu almayı görev biliriz. Görevini yerine getiremeyen birine de uygun cezayı veririz. Sende borcunu ödemek istersen biz sana yardımcı oluruz. “ Adam konuşmaya başlamıştı ama Vasili hiçbir şey anlamamış adama öylesine bakıyordu. Adam arkadaşında döndü ve çevirmesi için işaret etti. Adamın arkadaşı ise Rusça Çeviri ile olayı anlattı. Vasili düşünmeye koyuldu böyle bir durumdan kurtulması imkansız idi. Biliyordu kabul etmez ise ölecekti. Çare bulamayacağını anladığında ise kafasını onaylarcasına salladı. Bu iki adamında hoşuna gitmişti ki ikisi de pis sırıtışlarını birbirlerine çevirmişlerdi. Bu işleri başına açan adam tekrardan lafa girdi: “ Bak şimdi evlat! Ben bir avcıyım. Nasıl bir avcıyım biliyor musun? Küçük ve yetim çocukları yani annesi ve babası olmayan kimsesiz çocukları alıp eğitiyorum. Kötü bir şey yaptığım yok yani. Bir nevi öğretmen sayılırım. Bu günlerde keskin nişancı arıyoruz. Şimdi bulamıyorsak sonra bulmamızda zorlaşır. Umarım bu görevde başarılı olursun. Hatta ummuyorum. Olacaksın! Tabii ölmek istemiyor isen. ” Bu cümlenin de çevirisi hemencecik gelmişti. Çaresiz bakışlarıyla etrafı süzüyor belki kaçabilirim umudu ile şunu şöyle yapsam olur mu gibi düşüncelere giriyordu. Bakışları ile etrafı süzerken kaçamayacağını anlamış ve onaylarcasına başını sallamıştı. Vasili ile konuşan adam gülümsemiş ve arkadaşlarına dönüp: “Nişancı” Arkadaşları kafalarını onaylarcasına bir kere salladılar. Daha sonra Vasili bir çatıya götürüldü ve tüfekler tanıtıldı. Kullanacağı ve kullanmayacağı bütün tüfekler ve silahlar anlatılmış idi. Vasili birçoğunu ilk çırpıda anlamamıştı ancak iki yıllık bir eğitimden sonra bütün silah çeşitlerini anlamıştı. Sekiz yaşına bastığında ona artık silah kullanabileceği söylenmişti. Bunu nasıl karşılayacağını bilememiş sevinse mi üzülse mi arasında bir şey kalmıştı. Aralarında hep İngilizce konuşuluyordu. Bu sayede Vasili İngilizce’ i öğrenmiş idi. Bu Vasili için iyi bir şey olabilirdi çünkü konuşulanları anlamak kendisi üzerindeki planları anlamasını sağlayabilirdi. Vasili’ e ilk silah getirildiğinde kalbinin “küt küt” attığını duymaya başlamış idi. Vasili için ayrı bir heyecandı ve kendini geliştireceğine inanıyordu. Küçük yaşta silah kullanmaya başlamış ve şimdi vurduğu hedef tahtası yerinde belki de ilerde vuracağı kişi bir insan olacaktı ya da üst bir rütbe edinip adam vurdurtacaktı ama her halükarda bu işe karışmış ve artık kurtulması pek mümkün değildi. Sekiz yaşındaki bir çocuk için çok ayrıntılı ve olgun düşünüyordu. Yıllar birbirini takip ederken Vasili nişan almada ustalaşıyordu. Gün geçtikçe kendine adam öldürülmesi söyleniyor ama Vasili teklifi reddediyordu. Vasili’ e her imkan verilmiş adam öldürdükten sonra yakalanma durumunda başka bir adam üstlenecekti suçu. Bu konuda kendini güvenli hissetsin diye elinden geleni ardına koymuyorlardı ama bu durum sadece Vasili için geçerli değildi diğer her çocuk içinde böyleydi. Burası bir kamptı etrafı dikenli tellerle çevriliydi ve kaçmaya çalışan ne olursa olsun öldürülüyordu. Yıllar gözünü açıp kapayıncaya kadar geçmiş ve kendini on sekiz yaşında bulmuştu. On yıldır bu kampaydı ve gerçekten içi kararmış idi. Kaçmayı o kadar çok istiyordu ki tam icraata geçecekken kendini bulan adamın Amerika’ a gideceği söylendi. Bu güzel bir haber değildi ancak bunun yanında bir de güzel haber vardı. O da: Adam giderken yanında on kişilik bir grup götürecekti. Her alanda kampın uzman olmuş öğrencilerini alacak ve Amerika da yanında bulunduracaktı. Aklına türlü fikirler gelmeye başlamış lakin kaçması için büyük bir fırsat yakalayabilirdi ama yapmayacaktı Amerika’ a gidecek ve geri kalan yaşamı için güzel bir hayat sürmeye devam edecekti. Amerika da kendinin rahat bırakılmayacağını bildiği için Amerika da onlardan ayrılacak ve onların bulamayacağı bir yere kaçacaktı. Planlarını tamamlamış ve geriye sadece uygulamak için on kişilik gruba katılması gerekiyordu. Gözlerine nasıl girecekti bir türlü bulamıyordu. En sonunda aklına bir fikir gelmişti. Kendine gelen ve kendinin çevirdiği öldürme tekliflerini kabul edecek hatta daha fazlasını isteyecekti. Bu şekilde göze girebilirdi ama bu yetersiz olurdu çünkü herkes bu taktiği kullanacaktı. Akla uygun başka bir şey gelmiyordu ki zaten. Dediğini yapmış ve öldüreceği kişilerin bir listesini almıştı. Listede adı geçen sekiz kişi vardı ama daha fazlası verilmemişti. Arkadaşlarından öğrendiği kadarıyla kimseye gereğinden fazlası verilmemişti. Vasili aldığı o sekiz kişilik listeyi uygulamak amacıyla kamptan ayrıldı. Küçük bir otelde bir haftalık yer ayırtmış idi. Çünkü dışarıda kalma süresi bir haftaydı ve uzatması durumunda peşine başka nişancılar yollanabilirdi. Elinde küçük bir bavul vardı ama bavulun içindeki giysiler birbirinin aynısıydı. Siyah bir boğazlı kazak siyah keten bir pantolon siyah deri bir ayakkabı ve siyah ince bir berenin üstünde bir şapka… Diğer elinde ise uzun bir kutu vardı. Kutuda bulunan ise bir tüfek ve yanında da bolca mermi… Aslında bolca mermiye hiç gerek yoktu çünkü Vasili kendine güveniyordu ve tek mermiyle öldürücü vuruşu yapabileceğine inanıyordu. Bu yüzden sekiz merminin yeterli olacağını söylemişti ancak bu teklifi hiç dikkate alınmadan bolca mermi verilmiş idi ama Vasili aklına koymuştu sadece sekiz mermi kullanacak ve hepsinin kesin öldüğünden emin olacaktı. Bundan sonrada “ İşte Ben “ diye karşılarına çıkacaktı. Başlarındaki adamın sözünü eri insanlara ayrı bir değer verdiğini biliyordu. Bu yüzden de dediklerini harfiyen yerine getirecekti. İlk işi Moskova da idi. Bir dükkan sahibini öldürecekti. Neden öldürmesi gerektiğini anlamıyor kendine daha büyük hedeflerin verilmesini bekliyordu ama elinden bir şey gelmeyeceğini bildiği için sadece öldürmeyi aklına koymuştu. Sessiz bir ölüm olsun istiyor duyulan tek şey silahın ateşlendiğinde çıkardığı gümbürtülü ses idi. Heyecanlanmaya başlamış idi çünkü ilk defa birini öldürecekti ve tek mermi kullanmak için kendini odaklanmış bir şekilde dükkanın olduğu yere sürdü. Elinde silahın ve bolca merminin bulunduğu paketle beraber dükkanın karşısındaki binanın çatısına çıktı. Sakin ve sessiz bir ölüm istiyordu ya çıkan silah sesinden sonra ne yapması gerektiğini ayarlamalıydı. Çatıya ve çatının etrafına bakınıyor kendine yakalanmayacak bir yer arıyordu. Kararını verdiğinde planı şu olmuştu: Önce dükkanın karşısındaki binadan silahı ateşleyecekti. Daha sonra birbirine yakın olan binaların çatılarından atlayacak ve öldürmesi gereken diğer kişiyi de halledecek idi. Bir günde iki kurbanla işlerini hızlandıracak ve kendine dinlenmesi için bir gün ayıracaktı. Silahlarını ayarlamış ve tam dükkanın içini görebiliyordu. Dükkan sahibinin kim olduğu anlatılmış idi. Kısa boylu, şişman, tıknaz biri idi. Adamın başına doğrulttuğu silahını ateşlemiş ve adamı tam kafasından vurmuştu. Kırılan camlar ve yerde yatan cansız beden içinde garip bir his uyandırmış ve yükselen bağırışlar ile kaçması gerektiğini anlayan Vasili silahı hemen kabına koyarak kabı eline aldı ve yere düşen kovanını aramaya başladı. Hiçbir ipucu bırakmak istemiyor bu yüzden de çok dikkatli davranması gerektiğini biliyordu. Kovanı bulur bulmaz eline aldı ve diğer çatıya atlamak üzere koşuşturmaya başladı. Diğer çatı atlayabileceği bir mesafede olduğundan hiç zorlanmadan atlamıştı. Elinde bulunan kovanı az önce atladığı çatının bir bacasına atmıştı. Şimdi hızını hiç kimse kesemez idi. Koştukça koşuyor ve çatıdan çatıya atlıyordu. En son atlayacağı bir çatı kalmamıştı artık buradan aşağıya inebilirim diye geçirdi içinden. İndiği bu binadan bir taksiye binerek mekandan hızla uzaklaştı. Öldürdüğü diğer yedi kişide bu mantıkla ölümünü bulmuştu ama en sonuncu kurbanında güzel bir ölüm sonrası güzel bir jübile mesajı vererek silahını parçalamış ve çeşitli bacaların borularından atıp mekanlardan uzaklaşmıştı. Tekrar kampa çağırıldığında başı dik onurla döndü. Öldürdüğü sekiz kişini haberi de rahatça duyulmuştu. Kampa döner dönmez liderlerinin yanına gidip verilen mermilerin sekiz eksiğini verdikten sonra başını eğerek selamını verdi. Konuşmaya başlamak için izin bekliyordu. Liderleri el işaretiyle konuşmasını işaret etti. Vasili onaylarcasına başını sallayıp konuşmaya başladı: * Efendim ben sizlere sekiz mermi yeterdi demiştim. Buyrun verdiklerinizden sadece sekiz tanesi eksik. Benim işlerim bitmiştir. Başka bir isteğiniz olursa odamda olacağım. Demiş ve odasına ayrılmak için izin beklemişti. Liderleri koltuğunda oturuyor ve sallanıyordu. Vasili’ in söylediklerinden sonra yüzünde mutluluğunu açıkça belirtecek bir biçimde gülümseme oluştu. Vasili bunun iyiye işaret olduğunu anlamış ve kendini sevincinden gülmemek için zor tutmuştu. Adam eliyle gitmesini işaret ettiğinde Vasili odadan ayrılmak için hazırlığını yapmakta idi. İşareti görür görmez dışarı çıkıp odasına ilerledi işte bu yüzünde ayrı bir gülümseme oluşturmuş idi. Yarın Amerika ‘ a kimlerin götürüldüğü açıklanacaktı ve Vasili normal işlerden başka hiçbir şey yapmamıştı. Oda diğer arkadaşları gibi keşkeler ile düşüncede idi. Yemek yiyebilmek için herkesin bulunduğu ortak salona gittiğinde gördüğü manzara karşısında heyecanla doluverdi. Çünkübu arada gelen bir adam yüzünde bir gülümseme ile konuşmaya başlamış idi : Arkadaşlar kimlerin Amerika ‘ agideceği açıklanmıştır. Birazdan okuyacağım listedeki kişiler derhal eşyalarını toplasınlar ve yarın sabah için hazırlansınlar Çok heyecanlı olduğunuzu biliyorum ama okunan kişiler ses çıkarmadan ayrılsınlar yeter. 1- Andrei Demetrikov 2- Ivan Voronin 3- Vladimir Doronin 4- Vasili Morikov 5- … 6- … Diye gitmeye başlamıştı. Vasili kendi ismini duyunca ayrı bir sevinçle doldu ve ayağa kalkıp odasına ilerledi. Odasına girer girmez diğer bütün gitmeye hak kazanan arkadaşlarıyla birlikte sevinçten bağırmaya başlamışlardı. Vasili hayallerine kavuşmuş ve hemencecik eşyalarını toplamıştı. Zaten çok fazla eşyası da yoktu. Eşyaları yatağın üstündeki bir bavulun içindeydi ve sabaha doğru olmasına rağmen Vasili uyuyamamıştı. Ertesi gün olmuştu. Rusya’dan kalkan bir gemiyle Amerika da olacaktı. Dünyanın bir köşesinden diğer köşesine gidecekti ama bundan oldukça mutlu görünüyordu. Eline aldığı bavulu ile odasından çıkmış ve diğer şanslı on kişinin yanına ilerlemiş hep beraber liderlerini beklemeye koyuldular. Liderleri az sonra gelmiş ve başıyla yürüyün dercesine bir işaret yapmıştı. Önde liderleri olmak üzere diğerleri bu koca adamı takip ediyorlardı. Limana gittiklerinde neredeyse gemi kalkıyordu bu yüzden bu on bir kişi bir anda koşmaya başladılar. Gemiye yetişmişler ve ellerindeki hazır belgeleri yetkililere uzatmışlardı. Rahatça giriş yapmışlardı. Uzun süren bir uykudan ve geçen bir iki sıkıntılı saat sonrasında Amerika’ a varmışlardı. Seçilmiş on kişinin de yüzü mutlulukla gülüyordu. Amerika sokaklarına çıkar çıkmaz bu seçilmiş on kişi bir yere götürüldü ve imtihan yapıldı. Herkes usta olduğu konuda hünerlerini göstermiş ve kimse seçilmedi damgasına maruz kalmamış idi. Liderleri imtihan sonrasında hepsini sokağa bıraktı ve belli bir yer verdi. Her hafta sonu pazar günü bu gösterilen mekanda buluşulacaktı. Herkes dağılmaya hazırlanırken Lider dedikleri adam Vasiliyi bir köşeye çekmiş ve konuşmaya başlamıştı: Sence etkilenmiş görünüyor muyum Vasili? Bilmem beklide gerçekten de etkilendim. Sana güveniyorum veya güvenmek istiyorum. Bir tane oğlum var. O benim tek varlığım ve ona zarar gelmesi istemiyorum. Onu koruyacaksın ama eğer bir kılına zarar gelirse senden bilerim ve seni öldürürüm. Anladın mı beni ? Diye soran liderine ciddiyet ile kafasını onaylarcasına salladı ve bu suskun çocuk konuşmaya başladı. Bana karşı olan bu güveniniz beni sevindirdi efendim. Minnetimi sunarım. Oğlunuza canımmış gibi bakacağıma emin olabilirsiniz ama bir an önce onunla tanışmamın iyi olacağını düşünüyorum. Yinede sizin layığınızdır. Ne zaman nerede tanışmamı isterseniz her zaman emrinizdeyim. Demiş ve bakışlarını liderinden kaçırarak yere izlemeye başlamıştı. Lideri yüksek sesle gülmüş ve Vasili’ in kafasını kaldırıp kendini takip etmesini işaret etti. Baya bir yürüdükten sonra bir garaja girdiler. Lider anahtarı havaya fırlatmış ve bu hamlede Vasili’ in beklemediği bir hamle olduğu için anahtarı yakalamak için uçmuş ancak yakalayamadan yere düşmüştü. Neyse ki anahtar Vasili’ in göbeğine düşmüş ve oda bozuntuya vermeden hemen kalkmış üstünü silkeleyip arabaya girmişti. Direksiyon koltuğunda oturmasına rağmen nereye gideceğini hiç bilmiyordu. Lideri suskun ve ağırlığını koruyan bir adamdı. Bu yüzden yolu tarif ederken el işaretlerini kullanıyordu. Vasili kendine gösterilen yolu izlemiş ve sonunda liderinin evine gelmiş arabayı demir kapıdan içeri soktuğunda yavaşça park etmiş arabadan çıkıp liderinin kapısına açmaya koşuşturmuştu. Kapıyı çekip açtığında lideri dışarı çıkmış ve Vasili’ in yanaklarına aferin dercesine iki tokat atmıştı. Kapıya kadar Vasili liderine eşlik etmiş ve arkasında durup bir koruma vaziyeti görüyordu. Çok yakınlaşmamış mesafesini iyi koruyordu. Kapı açılmış ve liderin çocuğu dışarı çıkmış idi. Vasili ile tanışmaya başlamıştılar. Yakın zamanda çok yakın arkadaş olmuşlar ancak Vasili haddini biliyor ve arkadaşlığın sınırını zorlamıyordu. “Vasili… Vasili… Vasili… Vasili diyorum be adam !” Vasili bu sözler ile kendine gelmiş ve bir an için geçmişine dönmüştü. Çocukluğuna dair her şeyi hatırlıyor ve çok düşündüğü için unutmaya şansı olmuyordu. Vasili bir barda oturuyor ve yanında liderinin oğlu Marco vardı. Elindeki viskiye baktığında içindeki buzların eridiğini ve viskinin sıcak olduğunu görmüş “ Bu kadar uzun bir süredir geçmişimi mi düşünüyordum? “ diye geçirmiş idi içinden. Marco, Vasili’ e kalkmasını işaret etmiş Vasili de elindeki içkiyi fondip yaptıktan sonra cebinden çıkardığı bir miktar parayı masanın üstüne bırakıp barmene işaret yaptı. Vasili, Marco’ un peşinden arabaya gitti ve arabanın direksiyon koltuğuna oturup sürmeye başladı. Marco Eve. demişti ancak Vasili eve sürmek yerine bir köprünün alt kısmına sürmüştü arabayı. Arabadan indiğinde Marco’ un kapısına koştu ve kapıyı açıp Marco’ u yakasından yakaladı ama bu dışarıya çıkması için yardım edilmesi gereken bir durum değildi zaten edilse bile neden yakasından tutulsun ki… Vasili, Marco’ u yakasından tuttuğu gibi dışarıya attı. Yere düşmüş ve geriye doğru sürünür bir şekilde konuşmaya başladı: ” Baban öldükten sonra biri beni öldürmeye çalıştı. Bunu sende biliyorsun ama şöyle bir durum var ki benim işimi bana öğretmeye çalışan biriydi ve onu öldürdüm. Öldürmeden önce ona bir şey sordum. Oda: Beni Kim Öldürtmeye Çalıştı? Daha acemiymiş hemencecik söyleyiverdi. Neden Marco? Neden yaptın bunu bana ?” Demiş ve silahını çıkarmış beklemeye koyulmuştu. Marco’ un konuşmasını bekleyecekti ama daha sonra ne fark eder ki diye düşünüp silahını Marco’ a çevirdi. Dört el ateş ettikten sonra Marco’ un cansız bedenine bakarak tükürdü. Arabayı da bırakıp yayan olarak burayı terk etti.
| |
|
Oliver H. Whisper Müdür | Tılsım-Muska Profesörü
Mesaj Sayısı : 328 Lakap : Oll, Hec, Who Kayıt tarihi : 28/08/09
Rp Puanı Rp Puanı: (100/100)
| Konu: Geri: Xealoth Stormrage Çarş. Haz. 30, 2010 4:08 am | |
| Uzunluk: 20/20 Betimleme: 35/35 Renk Uyumu: 15/15 İmla: 13/15 Noktalama: 14/15
Toplam: 97 Puan | |
|