Karanlık odada şöminenin loş ışığında yalnızdı Angelica. Düşünüyordu. Nasıl olabilirdi? Hayatı boyunca onunla beraber olacaktı. Evlenecekti. Belki boy boy çocukları olacaktı. O kadar plan yapmışlardı. Hayalleri vardı. Hala inanamıyordu. Adını bile söylemeye kıyamadığı biricik sevgilisi ölüyordu ve o hala amcasından miras kalan malikanesinde
şömine başında keyif yapıyordu. Aslında keyif yapmıyordu, hissettiği acıları içine atan birisi olduğunu bildiğinden başkalarının böyle düşünmesinden korkuyordu. Neler olmuştu? Sanki hiçbir şeyden korkmayan, o cesur cadı gitmiş; yerine mutsuz, huysuz bir cadı gelmişti. Sessizliğin ahengine dalmıştı. Şöminede usul usul yanan ateşin cızırdamasından başka hiçbir şey duyamıyordu sanki. Dalıp gitmek üzereydi ki o sırada kapının çalındığını duydu. Bu sakinlik, kapıyı çalmak değil adeta bir okşayıştı sanki.
“Kim olabilir ki? ” Diye geçirdi içinden. Bu kibarlığın tek bir kişide olduğunu sanıyordu. “Daniel! ”diyerek fırladı eski koltuğundan. O kadar heyecanlanmıştı ki kalbi göğüs kafesini delip çıkacak gibi hissediyordu. Fakat kapıyı açmasıyla yıkılması bir oldu.Gelen James’ti. Daniel’in kardeşi olmasına rağmen tek ortak yönleri kapı çalış stilleriydi. “Merhaba” dedi James.
“Hoş geldin”
“Hoş buldum. Ağabeyim hakkında konuşmak istiyorum.
Dün gece fenalaştı, hastaneye kaldırdık. Yaklaşık yedi saattir baygındı, uyanır
uyanmaz seni sayıklamaya başladı. Lütfen Angelica! Üzgün olduğunu biliyorum.
Daniel ile birlikte yaptığınız planları da. Ama lütfen seni son bir kez
görmesine izin ver. Belki...” dedi
ve sustu. Daha fazla konuşup iyice karamsar olmak istemiyordu.Konuşmasını korkuyla karışık bir şaşkınlıkla sürdürdü ; “Ağlamışsın. Daniel için çok üzüldüğünü biliyorum. Ama gelmemenin nedenini anlayamıyorum.” Dedi zaten kısık olan sesini biraz daha incelterek.
“Onu görürsem dayanamam diye düşünüyorum… Ama görmemek her geçen saniye içimi kemiren bir kurt gibi canımı acıtıyor. Geleceğim. Sen içeride bekle, hazırlanıp geliyorum.” Dedi ve koridorun sonundaki odaya girdi. Oda soğuktu. Ve korkunç derecede rutubet sorunu vardı. Daniel ile evlenseydi yepyeni bir malikaneye taşınacaklardı. Ne de güzel hayalleri vardı. Dolabını açtı, aslında çok fazla elbisesi vardı ama hiç birini sevmiyordu. Tam seçmeye çalışırken kırmızı elbisesini gördü. Aldı ve yatağına oturdu. Çok güzel bir elbiseydi. Kırmızı üzerine siyah çizgiliydi ve diz boyundaydı. Bu elbiseyi onun için önemli kılan tek şey ona Daniel’in almış olmasıydı. Gözleri doldu, ama kendisini tuttu. Üzerini giyinip salona çıktı. James onu görür görmez ayağa kalktı. Büyülenmişti sanki. “Hadi” dercesine başını salladı. Beraber eski malikanenin kapısından çıktılar. Genç cadı arabaya binmek için hareketliğinde dalgınlıkla asasına uzandı. Ah ne aptaldı! Sevgilisi gibi kardeşi de bir muggle'dı ve onların yanında cisimlenemezdi. Bir kaç saniye duraksayıp kendini toparladı ve arabaya bindi.Yol boyunca hiç konuşmadılar.
Angelica hastaneye gelince arabadan fırlarcasına atladı. Bir şey olmuştu! Hissediyordu. Koşar adımlarla kapıdan içeri girdi. Oda numarasını biliyordu hiç konuşmadan asansöre bindi. Dördüncü Kattaki beş yüz on yedinci numaralı odada kalıyordu Daniel. Kapıyı açtı ve içeri girdi. Oradaydı. Sanki annesini görmüş hasta küçük bir çocuk gibi sevinmişti. Konuşmaya çalıştı ama Angelica onu engelledi. “Kendini yorma. Dinlenip
iyileşeceksin. Evleneceğiz. Bütün kurduğumuz hayaller gerçek olacak” dedi ağlamaklı bir sesle. Daniel perişandı. İkisinin de
ağlamaktan gözleri şişmişti. Eğildi ve sevgilisinin alnından öptü. Genç cadı onun öleceğini biliyordu. İkisi de biliyordu aslında. “Sevgilim!” dedi Daniel zorlanarak; “Beni dinle, Doktor Jack bana her şeyi anlattı. Öleceğimi biliyorum. Bilmesem de hissedebiliyorum. Senden bir tek isteğim var; Şimdi git, Birazdan öleceğim. Beni asla unutma! “ dedi. Nefesi kesilmeye başlamıştı. “Dayan sevgilim! İyileşeceksin.” Ama artık ne dese boştu. Daniel son cümlelerini söyledi.
“Seni Seviyorum! “