Ad Soyad: Stanley Alejandro Legolas
Rp Yaşı: 16
Örnek Rpg:
Stanley eli ayağı birbirine dolanmış bir şekilde hareket ediyordu. Evde kimsecikler yoktu ve sesi yankı yapıyordu. Ahşap zemin kundura ayakkabıları ile yeri teptikçe "küt, küt" sesler çıkartıyordu. Yatak odasında bulunan geniş lavaboya girdi ve hazırlığa başladı. Aynaya baktı ve kendine gülümsedi, spor kıyafetlerden ne kadar farklıydı. Sürekli spor giyen Stanley şimdi kendini garipsiyordu. Kendini yadırgıyordu belki de aynada kendine sürekli tebessümler atıyordu sürekli kararını değiştirip duruyordu. Takım elbisesi sanki ayrı ayrıymış gibi bir yeri beğenip diğer bir yerini beğenmiyordu. Beyaz gömleğin üstüne beyaz bir yelek giymişti, damatlıkta bulunduğu gibi. Sonra üzerine siyah ve dar bel bir ceket geçirmişti, en azından bu bir nebze spor gözükmesine neden oluyordu. İnce ve parlak olan siyah kravatı en beğendiği noktaydı, ama sade salık beyaz bir gömleğin üzerine o kravatın daha iyi gideceğine bahse girerdi. Tarağı eline aldı ve saçını taramaya başladı nasıl yapacağını bilmiyordu, eskisi gibi saçına değişik modeller veremezdi, fakat muggleların tabiri ile 'inek yalamış'a da çeviremezdi. En iyisi dağınık ve normal bırakmaktı.
"Kahretsin"
Kolunun bir kısmı ıslanmıştı ama önemli değildi pek görünmüyordu zaten, yakardığı şey heyecandan ateş gibi olması ve bunun üzerine bir su gelmesiydi. İnsanı titretiyordu. Tarağı, lavabonun bir köşesine bıraktı ve aynada kendine bakmaya devam etti. Henüz daha vardı zaten bu yüzden vakit geçirmeye bakıyordu. Evet, daha zaman vardı ama heyecandan zar zor uyuyan ve sabah erkenden kalkıp hazırlık yapan biri için vakit nasıl geçirilebilirdi ki? İşte böyle aynaya bakarak. Elisha ile birlikte gitmiyorlardı, bir nevi adetti Gelin'i horona giden yoldan geçene kadar görmemeliydi bu yüzden bu gece ayrı yerlerde kalmışlardı. Normalde evli olmamalarına rağmen birlikte kalıyorlardı. Evet, bu gün onun düğünüydü, büyüdüğünü ve gerçekten bir yetişkin olduğunun bir kez daha farkına vardı. Aynaya baktı ve bir kahkaha koyuverdi, Tom nasıl giyecekti böyle bir takım elbiseyi. Onu görmek için sabırsızlanıyordu. Tom asla takım elbise giymeyi sevmezdi ciddi olmayı sevmezdi ki bu özelliği okul kapandıktan sonra ortaya çıktı. Hatırlıyordu da okuldalarken ne kadar çok eğleniyorlardı. Stanley, Tom, Lizzié ve Elisha onları okulda kimse ayıramazdı ve karşılarında kimse duramazdı bu dostluk bağları o zaman ki gibi şimdide geçerliydi. Tek bir farkla şimdi hepsi yetişkin olmuştu.
Tom o zaman arkadaş grubunun en ciddisi en uysalı ve en sakiniydi. Asla kendi yaşıtları gibi eğlenceyi pek düşünmezdi ve soğukkanlıydı. En azından diğer insanlara karşı öyleydi, binasının verdiği bir şeydi bu o bir Ravenclaw'du bu normal gibiydi fakat Stanley'de bir Ravenclaw'du o herkes gibiydi, tabii Tom yokken. Tom'un yanındayken Stanley'de onun gibi oluyor sus pus oluyordu. Açıkçası birbirlerini tamamlıyorlardı ama Stanley her zaman eğlenceliydi esprilerini eksik etmezdi. Şimdi ise Tom o zaman ki içindeki çocukluğu, hapsettiği çocuğu ve bu zamana kadar tuttuğu çocuğu serbest bırakmıştı. Normalinden daha aktifti şimdi. Evet, Tom'u görmek için sabırsızlanıyordu acaba bu elbiseye o da dayanabilecek miydi?
"Haydi bakalım, başlıyoruz."
Dedi. Arkasını döndü ve lavabodan çıktı yatağının yanında duran ahşap komidine yöneldi. Ahşap komidinin yataktan tarafa kenarı ile paralel olan asayı kaptığı gibi elbisesinin içine koydu. Yerleştirdiğinden emin olduktan sonra odanın kapısını sert bir şekilde şekti ve çıktı. Evin merdivenlerinden aşağıya inerken ayakları titriyordu sanki gidemeyecekti. Nasıl olacaktı anlamıyordu, bilmiyordu. O kadar heyecanlıydı ki, korkuyor muydu belli değildi. Bir insanın korktuğu zaman yüreği ağzına gelirdi ama şimdi Stanley'de bu şey oluyordu. Yüreği ağzına geliyordu. içinde kelebekler uçuşuyor ama çıkacak yol bulamıyordu sanki belki de ruhu bedenine dar gelmeye başlamıştı. Gerçekten ilginç ve karmaşık duygular içerisinde merdivenlerden indi ve salona yöneldi. Asasını soktuğu yerden çıkardı ve salladı.
***
Hogwarts'a ışınlanmıştı. Ayakları bir an yerden kesilmişti bütün herşey biribirne geçmişti ve karanlık olmuştu. Sonra yine renkler karışıyordu, ve ayağının altına Hogwarts'ın koridor zemini yerleşti. Hogwarts'ın kırmızı halısına basıyordu. Derin bir nefes çekti ciğerlerine, Hogwarts'ın macera ve misk kokan kokusunu ciğerlerine doldurdu. Hızla yürümeye başlamıştı direk ortalık yere ışınlanmamıştı oratama ısına ısına ilerlemek istiyordu. Hızlı hızlı yürümeye devam etti, ayakları yere vurduğunda koridorda yankılanıyordu. Ama Hogwarts'taki yankılanmayı bile özlemişti, ve buradaki yankı gerçekten çok hoştu. Bir süre sonra Balo Salonuna ulaşmıştı, kırmızı halı orkestra sahnesine kadar ilerliyordu. İçeri girdi bir çok ev cini hazırlık yapıyordu ordan oraya gidiyorlardı hızlı hızlı. Her biri diz kapağına geliyordu cinlerin, ellerinde tepsiler ve küçücük papyonlu garson elbiseleri gerçekten hoştu. İlerden Tom hızlı adımlarla Stanley'e doğru geliyordu, tahmin etmişti ama şaşkınlığını esirgemedi. Ceket giymemişti, beyaz gömleği salınmıştı, dışarıdaydı. Siyah kravatı beyaz gömleğinin üzerine güzel gitmişti. Spor ayakkabılar ise yakışmıştı.
"Hey, dünyadaki son gününü iyi geçiriyor musun dostum?"
"Emin ol çok güzel geçiriyorum"
dedi ve Tom'a sıkı sıkı sarıldı o kadar sıkı sarıldı ki onu ne kadar çok sevdiğini gösteriyordu. "Açıkçası böyle giyeceğini tahmin etmiştim kanka, ama emin ol sana bu yakışıyor" dedi. Elini beline attı Tom'un ve güldü. Lizzié'nin bulunduğu masaya ilerlediler. "Hey, naber fıstık!" dedi. Lizzié'ye göz kırparak.