Anné fazla uyuduğundan şüphelenerek gözlerini araladı. Gördüğü şey –her zaman ki gibi- tavanından sarkan gezegen modelleriydi. Yıldızlara gözlerini dikmiş bakarken, dün gece gördüğü rüyayı hatırlamaya çalışıyordu. Ama bunu hiçbir zaman başaramamıştı. Denemekten vazgeçip doğruldu. July, bu iki kişilik görkemli yatağı hiçbir zaman sevmemişti. Onun içinde bir boşluk duygusu oluşmasına neden olurdu. Mor ipek çarşaflardan sıyrılarak yatağın kenarına geldi ve orda durup, dolabındaki büyük boy aynasına baktı. Uykudan yeni kalktığı zamanki yansımasıyla yüzleşmek, onun için her zaman zor olmuştu.
Siyaha dönük dalgalı saçları, kafasında gelişigüzel topuz yapılmış bir şekilde duruyordu. Tokadan kurtulan birkaç tutam inatçı saç, kızın renksiz yanaklarına dökülüyordu. Üstünde her zamanki gibi bol bir t-shirt ve şort vardı.
Juliette, ailesinin yatmadan önce nasıl hazırlandığına tanık olmamıştı ama kocaman bir dolabı sadece gecelik ve sabahlıklara ayırdığını biliyordu.
Aynadaki görüntüsüne bakarken, gözleri ipek pijamalarla dolu şifonyere takıldı. Çekmecenin birkaç santim açık olması onu çok rahatsız etmişti. Yataktan hırsla fırladı ve tüm gücüyle çekmeceye vurdu. Çekmecenin hızla kapanması, bu sessiz odada büyük bir gürültü yaratmıştı.
“Juliette! Uyandıysan gel kahvaltı yapalım.”
Bu ses onu her sabah aynı şekilde çağırırdı. Mrs. Valley, kızına sesini duyurabilmek için “Sonorus” büyüsünü kullanırdı. Ama Anné annesinin seslenişine aldırmazdı. Bu umursamazlık çoğu zaman hizmetçinin kapıya dayanmasına sebep olurdu. Annesi asla kızını uyandırmak için 3. kata çıkmaya zahmet etmezdi. Ne de olsa bunu yapması için elinin altında her zaman birileri vardı.
Genç kız, kofti hizmetçilerle dolu bu büyük evden hoşlanmıyordu. Buradan ev diye bahsetmenin ne kadar aptalca olduğunu fark etmesi çok uzun zaman almamıştı. Malikane kelimesinin daha uygun bir seçim olduğuna karar verdi.
Anné bunları düşünürken odanın tahta kapısı nazik bir şekilde çalındı.
“Miss Valley, anneniz sizi kahvaltıya bekliyor.”
“Teşekkürler Carmen. Geliyorum”
Sesinin kibar çıkmasına özen göstermişti. Ailesine uzun süredir hizmet eden Carmen'i, tüm ev halkı gibi o da çok seviyordu.
“Peki Miss Valley.”
Anné, Carmen’in ona böyle seslenmesini değiştirememişti. Artık o da buna alışmaya başlamıştı. Odasındaki kişisel banyoya girdi. Lila rengin kullanıldığı bu banyo, genç kıza huzur veren bir yerdi. Otomatik olarak çalışan muggle parfümünden yayılan leylak kokusu tüm banyoyu doldurmuştu. Kız, bembeyaz görünen lavaboda yüzünü iyice yıkadıktan sonra, üzerinde mor çiçekler bulunan yumuşak havlusunu yüzüne bastırdı. Saçındaki tokayı çıkardı ve aynadaki görüntüsüne baktı. Ellerini tekrar saçına götürdü ve yüzüne düşen saçları da alarak başının ortasında topuz yaptı. Leylak kokuları arasında banyodan çıktı ve tüm yüzeyi aynayla kaplı gardırobuna doğru yürüdü.
Üzerine yeşil bir bluz giydi ve altına siyah pantolonunu geçirdi. Çok salaş göründüğünün farkındaydı ama süslenmek, yapmak istediği son şeydi.
Evin büyük tahta merdivenlerinden aşağı inerken, bir an önce cisimlenme sınavını geçmeyi diledi. Annesi ve kız kardeşini, küçük –evdeki diğer masalara göre küçük- mutfak masasında kahvaltı ederken buldu.
“Herkese günaydın.” dedi neşeli bir sesle.
“Günaydın tatlım”
“Günaydın abla”
Kız kardeşi ona, ağzı dolu olmasına rağmen neşeyle gülümsüyordu.
“Kitap listeleri geldi. Bugün birlikte Diagon Yolu’na gidelim July. Hem sen de kendi kitaplarını alırsın. Angela’yı ve Connié’yi de çağırırsın, hep birlikte gideriz. Lütfen Ju- Abla.”
Kardeşinin neşeli gülümsemesi, yalvaran bir ifadeye dönüşmüştü. Bu sene Hogwarts’a yeni başlıyordu ve çok heyecanlıydı.
“Dur bakalım. Önce bizim kızlara bir sorayım. Ona göre hep birlikte gideriz.”
Kız kardeşinin yalvaran ifadesi kocaman, aydınlık bir gülümsemeye dönüşmüştü. Anné kardeşinin bu heyecanlı ve hevesli halini çok seviyordu. Küçük kız şimdi de Hogwarts hakkında bildiklerini anlatmaya başlamıştı. Mrs. Valley’de bu hararetli konuşmada kızına eşlik ediyordu.
Anné de, kısa zamanda kendini bu neşeli sohbetin içinde buldu.